İstanbul Eyüp’teki Pierre Loti kahvesinin çevresinde lanetli olduğuna inanılan Dünya’nın tek cellat mezarlığı bulunmakta. Yüzlerce mezardan zamanla geriye sadece 9-10 tanesi kalmış. Dikdörtgen taşlarından tanınabilecek alanın karanlık geçmişini sizler için araştırdık.
Osmanlı’da sarayda ve bazen de Yedikule Zindanlarında yüksek rütbeliler için her zaman hazır cellatlar bulunurdu. Bu iş için genelde Hırvat ve Çingene dönmeleri seçilir, seçilen kimselerin son anda merhamete gelmemesi için sağır ve dilsiz olmalarına dikkat edilir, gerekirse dilleri kesilirdi.
İnfazlar genellikle Topkapı Sarayının ön bahçesinde bulunan; Cellat veya Siyaset Çeşmesi önünde gerçekleştirilir, eller ve kanlı baltalar burada yıkanırdı. Kelleler ise ibret taşları denilen alanın sağında ve solunda sergilenirdi. İnfazcıların kaldığı yer ise çeşmenin bulunduğu duvarın arkasındaydı. Her gün önünden gelip geçtiğimiz ama geçmişini bilmediğimiz bir alan işte…
Osmanlı’da mevki, rütbe ve işlenen suça göre ceza değişirdi. Sultan ve şehzadelerin ise kanı dökülmez; yay kirişi, ip ve kementle boğularak öldürülürlerdi. Yazar Doğan Avcıoğlu, “Şamanist Türkler kan akıtarak öldürmez” derken bu infaz şeklini “Türklerin Tarihi” adlı eserinde detaylandırır.
İnfaz edilecek kişi halktan biri ise, kelle meşin bir kırba (torba) içinde İstanbul’a getirilerek gümüş bir tepsinin içinde padişaha sunulur, beden ise öldürüldüğü yere gömülürdü. Viyana kuşatmasındaki başarısızlığı sonrası başı kesilen ve bir bal torbası içinde sultana gönderilen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, mezarı iki yerde olan önemli kişilere bir örnektir.
Topkapı Sarayının en dıştaki ilk giriş kapısına dikkat ederseniz kesik başların konulduğu oyukları görebilirsiniz. Kafalar burada günlerce kalır ve halka gösterilirmiş. Müslümanların başları kol altına, Müslüman olmayanların ise kıçlarının üzerine konurmuş. Mevtanın eşya, para ve giyecekleri ise cellat malı sayılırdı. Cellat cesedi isterse atar, isterse ölünün sahiplerine parayla satardı.
Cellat mezarlarında hiçbir yazı bulunmaması ise anlaşılır bir durum. Bu, öldürülen kişiden geride kalanların mezarları tahrip ederek bu işle alakası olmayan aile yakınlarına kötülük etmemesi için alınan bir koruma önlemi olsa gerek. Böylece en azından, cellat baba seçme şansı olmayan çocukların kimler olduğu, annesi, babası, akrabaları bilinmeyecek, cellat yakını diye hor görülmeyecek.