Tüm Başlıklarımız
Cinler alemi hakkında bilgiler, cinler hakkında hadisler ve cinler hakkında korkutucu bilgiler öğrenmeye hazır mısınız? Kahvenizi aldıysanız biraz derinlere inebiliriz.
Cenn kökünden türeyen ve “örtünmek, örtmek, gizli kalmak” manalarına gelen terim; duyularla idrak edemediğimiz, şuur ve irade sahibi, bizler gibi ilahi emir ve yasaklara uymakla yükümlü tutulmuş, mümin ve kâfir grupları bulunan varlıkları ifade eder. Atalarına ise cân adı verilir. Kelimenin melekleri de içine alacak şekilde şekilde insan karşıtı görünmez varlıkları tasvir eden genel bir anlamı da vardır. Kur’ân-ı Kerîm’de melekler arasında zikredilen İblis (el-Bakara 2 / 34) bu hususla ilişkilendirilir. İfrit ve Gul gibi türlerinin olduğu kabul edilen Cinler Araplar’da hin olarak ifade edilirken Farsça’da dîv ve peri kelimeleri ile gösterilir. Bazı alimler kelime kökeni olarak Latince kökenli genius veya genie’i verse de İslam alimleri kelimenin Arapça asıllı olduğu hususunda ısrarcıdır.
“Görünmeyen varlık” tanımıyla her melek cindir denilebilir ancak her cin melek değildir. Bununla birlikte ulema, melek ve cinlerin ayrı türler olduğunun altını çizerek cin kelimesinin insan ve melek harici üçüncü bir varlığın ismi olarak kullanılması gerektiğinde ittifak halindedir.
- Cinlerin Ömrü Ne Kadardır – Burada!
- Cinlerden Hangi Gizli Servisler Faydalanıyor – Burada!
- Cinler Hakkında Hiç Duymadığın Bilgiler – Burada!
İslamiyet Öncesi Doğaüstü Varlıklara Bakış
İnsanoğlu yaratıcı dışında görülemeyen, doğa üstü olduğuna inandığı başka başka varlıklara da tarih boyuna tapar. Bu varlıkların iyilerine ve kötülerine ise farklı dönemlerde farklı isimler verilir. Bunlar bazen putlaştırılmış yahut ikinci dereceden tanrısal objeler olarak görülmüş, bazı zamanlarda da insani özellik ve nitelikler içinde resmedilmiş, Hristiyanlık ve Yahudilikte bile birbirine karıştırılmıştır. İslamiyette Allah (CC), melek, şeytan, cin ve peygamberlerin nitelik, sıfat ve fonksiyonları tam olarak tanımlı olduğundan bir karışıklık yaşanmamıştır. Mahiyetleri itibariyle cinler, değişik varlık şekillerine girerek belirmeleri, barınakları, insanoğlu ile münasebetleri, iyi kötü tesirleri, künyeleri, halkların dini ve din dışı külliyatında genişçe bir yer tutar.
Asur ve Bâbil toplumlarında her kesiminden insan kötü ruh ve cinlere inanırdı. Bâbilliler bu düşünüş tarzını Sümerler’den aldığı için doğal olarak kullandıkları kelimeler de Sumerce idi. Asurlular’ın edimmu diye isimlendirdiği kötü ruhlar, ölüm sonrasında âyin yapılmaması ve yeterli şekilde onore edilmemeleri sebebiyle dünyaya geri döndüğüne inanılan ölü ruhları temsil ederdi. Bunların insanlara musallat olduklarına da inanılmış ve kovulmaları için çoğu deneysel çarelere başvurulmuştu.
Asurlular, Sâmî kökenli kavimler ve diğer uygarlıklarda tabiyatları insandan farklı cinlerin değişik kategorileri ve gruplamaları bulunmaktaydı. Utukku adını verdikleri bir grup cin, çöl tuzaklarıyla insanlara musallat olmak için bekleyen, dağda-denizde ve mezarlıklarda yaşayabilen kötü ruhların kabilesiydi. Yine Gallû dedikleri ve nispeten daha az tanınan diğer bir grup da görünüş itibariyle cinsiyetsiz cinlerden oluşurdu. Rabisu’ların gizlice dolaşarak tuzak kurduğuna inanılırdı. Ayrıca dişi cinlerin de içinde bulunduğu ve labartu denilen üçlü bir cin kavminin zararından özellikle çocukları koruyabilmek için boyunlarına efsunlu muskalar tabletler asılırdı. Sâmî toplulukları arasında insanı andırmayan bu cin kabilelerinden başka bir de canavar görünümlü yarı insan cinlerin varlığına inanılırdı. Lilu, lilitu, ardat lili olarak üç sınıfa ayrılırdı. Bunların ilkinin erkek, diğerlerinin ise dişi cinler olduğuna inanılırdı.
- Cin Çarpması Nedir – Burada!
- Kabir Azabı Hakkında Hiç Duymadığınız Bilgiler – Burada!
Eski Mısır’da, yukarıda saydığımız çeşitte ve adette cin görülmez. Asya dinlerinin insan azmanı cin figürleri Mısır’da ne yazık ki yoktur. Eski Mısır dini yapılarındaki inanışlara göre genellikle yılan, yabani hayvan yahut kertenkele vb sürüngen veya kara vücutlu insan şekilli yaratıklar olup tanrıları Re’nin düşmanıydılar. Meşhur Ölüler Kitabı’nda nakledildiğine göre özellikle timsah, yılan ve maymun şekilli cinler öteki dünyaya sık gidebilirdi. Gökle ilgili cinler ise kuş şeklindeydi. Eski Mısır’da halk; delilik, sara hastalıkları gibi rahatsızlıklara cinlerin sebep olduğuna, efsuncuların cinleri kullanarak insanlara korkunç rüyalar gösterebildiğine insana ve hayvana zarar verebildiğine inanırlardı.
Eski Yunan’da ikinci derecede tanrılara daimon ismi verilirdi. Yunan mitolojisinde insan üstü varlıkları bu kelime tanımlardı. Ancak daimonlar da insan ve melek gibi Tanrılar tarafından yaratılmış, iyisi kötüsü mevcut varlıklar olarak kabul görmüştür. Batı dillerinde cin tabiri amaçlı kullanılan demon kelimesi, Tanrı ile insan arasında aracı ve yarı tanrı bir varlık manasındaki Yunanca daimondan gelmiştir. Evi barkı, malı-mülkü koruyan ruhlar için kullanılan daimon, sonraları anlam değişiliğine uğrar kötü ruhları ifade etmeye başlar.
Eski Slavlar’ın; tabiat, ev, hastalık ve rüya ile ilişkili ruh ve cin inançları günümüze kadar ulaşır. Eski Keltler’de tabiatları değişik; mağara, çukurluk, orman derinliklerinde yaşadığına inandıkları cinleri resmetmiştir. Eski Germenler’de ise bu tip varlıklar ile hortlakları tam manasıyla ayırabilmek güçtür. İnsanlara zarar veren ruhlardan da söz edilir. Evleri koruyan ruhların yanı sıra; orman, kuyu, ırmak, çay ve dağların içinde yaşayabilen cinnî varlıklar da inanç sistemlerini oluşturur. Bu cinler ve ruhlar şimşek, gök gürültüsü ve yağmura sebep olabilirlermiş.
Çin Kaynakları Doğaüstü Güçlere Nasıl Bakar
Batı aleminde olduğu gibi asyada da ruhlar ve cinler gizemli mevzular olarak çekiciliğini korur. Kuei adını verdikleri cinler ve ruhlar veya tanrılar olarak adlandırdıları shen Çin folklorik alemini adeta çevrelemiş durumdadır. Kuei yani cinler, ölümü sonrasında görünen dünyadan görünmeyen aleme göçmüş yahut ve hayvan ruhlarıdır. Bunların geride kalanları kandırmak, zarara sokmak için insan veya hayvan şekillerine kolayca girebildiklerine inanılır. Dağlar, kayalar, ağaçlar ırmaklar ve benzeri mistik yerlerde ikamet eden ya da onlarla irtibatlı tabiat üstü varlıklar da yine kuei kelimesiyle ifade edilir ve taoizm kaynaklı efsanelerdir. Çin literatürü cinlerin ve ruhların yaptıkları işlerle doludur. Budizm’in Çin’e gelmesi bu dindeki görünmeyen iyi ve kötü varlıkların eserlere yansıması halkları da etkiler. Çinliler cinlerin her yerde olabileceğine, ölülere hayat verebileceklerine, kabirleri, yol ve kavşakları, geride kalan akrabalarının evlerini sık ziyaret ettiğine inanırlar. Bir çok bedeni ve zihni hastalık bu varlıklardan bilindiği için, ülkede özellikle taoist rahipler cin ve türevlerinin etkilerinden korunabilmek amacıyla tılsımlar, muskalar, efsun ve tütsüler taşır ve yakarlar. Kişinin talihinin açılabileceğine inandıklarından iyi ruhları ve ata ruhlarla haberleştiklerine inanırlar. Budist ve Taoist halk mâbedleri bu gibi işlerin merkezi olarak bilinir. Konfüçyüsçülük bu tip faaliyetlere karşı çıkmıştır. Geleneklerine göre cinlerin bir kısmı, Yen-lo Wang’ın önderliğinde cehennemde ölüleri cezalandırmakla görevlidir. Bir kısmı gökte bir kısmı ise geceleri insanlara gözükerek yeryüzünde yaşar.
Japonlar’daki Cin Kültürü
Bu kültüre çok da uzak olmayan ve Çinliler’den etkilenen Japonlar’da da cin benzeri görünmeyen varlıklara, hortlak ve hayaletlerle ilgili inançlar vardır. Genellikle porsuk, tilki gibi hayvan ruhları üzerinden insana etki ettiğine inandıkları kötü ruhları ve cinleri çıkarabilmek amacıyla çeşitli yollar kullanılır. Tokyo yakınındaki Nakayama köyünün ve Nichiren mezhebinin bu tip konularda çok meşhur olduğu tedaviler yaptıkları bilinmektedir. Bu köyde Nichiren mezhebine ait bir dinsel yapıda her tipteki kötü ruh ve cin tedavisi yapılabilir.
Hint Kültüründe Cinler ve Doğaüstü Varlıklar
Melek, cin, tanrı kavramlarının birbirine karıştığı Hindistan’da da en eski çağlardan beri cinlerle ilgili mitolojik anlatımlar bulunmaktadır. En eski Hint dini kaynakları olarak kabul edilen Vedalar’da görünmeyen cinnî varlıklar iki gruba ayrılır. Birinci gruptakiler insanlara iyi davranır ve gökte bulunur; düşman cinlerse yeryüzünde, mağara ve yer altlarında yaşar. Bunlar Hint inancına göre insanlara ve hayvanlara sıkıntı, hastalık ve ölüm getirirler, hatta ölüm sonrasında bile insanların ruhlarını tâciz edebilirler. Kültürlerinde melek tabiatında varlıklar pek görülmez. İnsanlara iyi davrandığına inandıkları varlıklar her ne kadar cinlerin bir sınıfı olarak düşünülmekteyse de de yarı tanrı halleriyle melek kavramına daha yakın dururlar. İnsanları zafere taşıması için İndra’ya yardımcı olan rbhular, ağaç ve sularda yaşayan semavî su perileri apsaralar bu gruptandır. Apsaralar’ın erkekleri güzellikleriyle çarpan bâkireler olduğuna da inanılır. Tüm insanlığa düşman; hortlak, yırtıcı hayvan yahut insan azmanı şekillerine girebilen, kan içen ve et yiyen “rakşasa” adlı semavî cinler en kötü tabiatlı varlıklardandır. Bhutalar’ın ise genellikle ölülerin yakıldığı mekanlarda bulunduğuna inanırlar. Cin ve hortlak sınıfındandır. Kırmızı gözlü, duman vücutlu, keskin kanlı dişli ve korkunç pençeli düşünülen pisakalar yatudhanalar ve rakşasalar farklı üçlü bir sınıfı oluştururlar, insan yediklerine inanılır. Hiçbir şey yapamazlarsa ölüm ve hastalık verirlermiş. Hindistan’ın kuzeybatısında bu adla anılan bir yamyam kabile de vardır. Budizm’de de geçen Pisakalar vahşi hayvan ya da kuş şekline girerek ıssız yerlerde yaşar, rahip ve rahibeleri rahatsız ederek korkuturlarmış.
Müslümanlık Öncesi Türkler ve Doğaüstü Varlıklar
Türkler’in Müslümanlıktan önceki inanç sistemlerine göre; ağaçlar, dağlar, göller ve ırmaklar hep canlı nesnelerdir ve tüm dünya ruhlarla çevrilidir. Tabiatın her tarafına saçılmış olan bu ruhlar iyi ve kötü şeklinde iki gruba ayrılmaktadır. Ülgen’in komutasındaki iyi ruhlar hem tanrılarının hizmetini görmekte hem de insanoğluna yardımcı olmaktadır. Bu iyi ruhlardan Yayık, Ülgen’le insanoğlu arasında aracılık yapmakta, suyuyla insanları koruyarak gelecekte olacak şeyleri haber vermekte, Ayısıt ise bereket ve refah taşımaktadır. Diğer taraftan yer altının prensi Erlik’in idaresindeki kötü ruhlar insanlara her türlü kötülüğü taşımakta, insan ve hayvanlara hastalık ve belalar göndermektedir. Erlik’in siyah dünyasına mensup bu karanlık ruhlar kara nemeler veya yekler olarak anılmaktadır ki yek mana olarak Uygurca dini metinlerde “şeytan” anlamındadır. Kötü ruhlar sürekli olarak kavga etmekte; savaş ve ihtilaf halinde olmakta, ölümler-hastalıklar onlar tarafından yapılmaktadır. Her türlü kötülük ve hastalığın sebebi sayılacak bu cinler şamanlar tarafından hasta bedenlerden kovulmaktadır.
Yahudilerde Doğaüstü Varlıklar
Bâbil sürgünü öncesi Yahudi döneminde Mezopotamyalılar’dan kendilerine geçen bel, leviathan gibi kavramlar olsa da bu yıllarda bu tip inançların İsrailli’nin hayatında fazlaca bir rolü bulunmamaktaydı. Yahudi kutsal inanç sisteminde iyi kötü tüm bütün ruhani, manevi canlıların Tanrı’nın kontrolünde olduğu belirtilir. Eski Ahid veya Yahudi kutsal kitabında ağrılar ve felaketler veren cinlerden de bahsedilmektedir. Yahudilerde Bâbil sürgünü sonrasında cinlerle ilgili anlatımların dini literatüründe çoğaldığı görülebilir. İran etkisiyle cinler sadece hastalık ve rahatsızlıklar veren değil aynı zamanda kötülüğün başı ve kötülüğe sevk eden iblisin idaresindeki varlıklar olarak kurgulanmaya başlanır. Bu eğilimlere özellikle apokrif metinlerde rastlanmaktadır. Klasik Yahudilik’teki cin kavramının genel çerçevesini en iyi kötülük kaynağı Leviathan örneklendirebilir. Ortaçağ Yahudiliğinde ve kabalist öğretilerde cinler önemli yerler işgal etmişse de 17. yy’dan sonra literatürde daha önce rastlanmayan dibbuk denilen ayrı bir cinnî varlık fikri ortaya çıkar. İnsana girerek onu saptıran Dibbuku uzaklaştırmak özel ayinleri gereklidir. Yahudilik’te şeytanın cennetten kovulması, cinlerin başına geçişi, sonunda Mihael ve semavî ordu tarafından mağlûp edilmesi önemli bir hadisedir. Hz. Îsâ (AS) dönemi yahudilerinin kabul ettiği diğer bir cin de cin prensi Beelzebul’dur.
Asırlar boyunca büyü tesirleri ve cin kullanma uygulamaları artmış, 12. yy’dan itibaren cinler Hristiyan folklöründe her tip felaket, talihsizlik zelzele, sel ferdi ıstırap ve ölümlerin sebebi olarak tasvire başlanmıştır. 15 ve 16. yüzyıllarda cinnî fikir akımları zirveyi bulmuş, Avrupa’da ve daha sonrasında Amerika’da cadı, büyücülük ve cin-cinayet işleri büyük alaka görmüştür. Bununla birlikte cin çıkarma, Protestanlıkta hala uygulanmaktadır.
İslam öncesi Arap halkının inanç sisteminde iyi ve kötü güçlerin, ruhlar aleminin önemli bir yeri vardı. Bazı taş, ağaç, kuyu, mağara vb dünyevi mekanlarda insan hayatına tesir ettiğine inanılan varlıkların varlığına inanılıyordu. Ruhlar dünyasının faydalı ve iyi olanlarını meleklerle cinlerin bir kısmı, zararlı ve kötü olanlarını da şeytanlar ve cinlerin diğer kısmı oluşturuyordu. Cahiliye döneminin Arapları cinleri yeryüzünün ilahları olarak kabul ediyor, yaşanan pek çok olayı onların tesiri olduğuna inanıyorlardı. Kur’ân-ı Kerîm’in ifadelerine göre Kureyşliler, cinlerle Allah (CC) arasında soy birliğinin olduğunu ileri sürüyor, cinleri Allah’a ortak koşuyor ve cinlere tapıyorlardı.
- Cinlerden Korunma Yolları – Burada!
Cahiliye döneminin Arapları; cinlerin kabile ve gruplar içinde yaşadıklarına, savaşlar çıkardığına, doğa olayları gibi bazı tabii olayların cinlerle alakalı olduğuna inanıyorlardı. İnsanları öldürebildiklerini, kaçırabildiklerini, bazı insanlara yardım edebildiklerini, cinlerle nikahlanan insanların olduğunu kabul ediyorlardı. Cinlerin başta yılan ve kertenkele olmak üzere çeşitli hayvanların şekline kolayca girdiklerine, umumiyetle kuytu, tenha ve karanlık yerlerde yaşadıklarına, insanlara benzer şekilde yeyip içtiklerine, rahatsızlıkları onların getirdiğine, delilerin ve saralıların cin istilasına uğramış kişiler olduğuna inanılıyordu.
- Cinlerin Ömrü Ne Kadardır – Burada!