Dedektif; büyük Amerikan arabalarının içinde iz peşinde sabahlayan, Donut ve kahve ile ömür tüketen sabırlı insanlar olarak canlanır gözümüzde. Öykü, roman ve sinema’da 19. yüzyıldan itibaren karşımıza çıkan bu tarz dedektifler, çoğu zaman devlet görevlisi değillerdir ve özel olarak çalışırlar. Zeka, beceri ve sabır insanıdır Sherlock Holmes; Edgar Allan Poe’nun Morg Sokağı Cinayeti adlı eserindeki Auguste Dupin ve yaratılan diğer tüm karakterler soru sorar, inceler ve bir küçük ipucu için aylarca çalışır. Bilimden yararlanır ve kaba kuvvete sadece kendini korumak için başvurur.
Geçmişe gidip ülkemizdeki ilk dedektiflik hizmetleri ile ilgili haberlere baktığım zaman Milliyet gazetesinin 11 Kasım 1951 tarihli sayısından bir haber dikkatimi çekti. Şöyle diyor içeriğinde: “Eroin ve kokain mevzuunda tetkik ve işbirliği yapmak üzere Amerika’dan 14 dedektifin memleketimize geleceği öğrenilmiştir. Bu dedektifler şehrimizde bir ay kalarak Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık Masası memurları ile İstanbul’dan yabancı devletlere eroin ve kokain kaçıran bir şebekeyi meydana çıkarmaları muhtemeldir.” Gördüğünüz üzere yazı dili doğal olarak biraz eski ve cümleler de devrik ama sorunlar hep aynı. Demek ki dedektiflik, sorulacak sorular olduğu müddetçe sonsuza kadar var olacak bir meslek.
Yıllar 1952’yi gösterdiğinde ise İstanbul’da işler son derece karışır. Rus milyader prens Zinoviev Orlof, çalınan kıymetli Çarlık elmasının İstanbul’da olduğuna emindir ve bu konuda kendisine yardımcı olması için 2 dedektif tutar. Sanırız kayıtlara “Orlof Elması Hadisesi” olarak geçen bu olay çözülemez zira 1952’den sonra kayda değer bir habere rastlamıyoruz. Tam film gibi öyle değil mi?
Türkiye’deki ilk dedektiflik bürosu ise; resmi olarak İstanbul Emniyet Müdürlüğü eski ikinci şube müdürü Fethi İnaler tarafından 1955’te kurulur. Yine mazideki haberlere göz atalım, bakalım konu nasıl yer almış: “Türk Dedektif Bürosu, şimdilik muhtelif ilim adamı mütercim ve dedektif olmak üzere 20 kişiden mürekkeptir. Kısa bir müddet için sadece bir kaç branşta çalışılacaktır. Altı ay sonra cinayet gibi ağır branşlarda da faaliyet gösterilecektir.
Yıllar 1992’yi gösterdiğinde ise kendini Magnum İsmail olarak tanıtan ve eski bir gazeteci olan İsmail Parin; “Evden kaçan kızları yakalayacağım, kocasını aldatan kadınların peşine düşeceğim, partiler için skandal dosyalar hazırlayacağım” heyecanıyla kendini ortaya atar. Ofisi Cağaloğlu’ndadır ve yine Milliyetteki fotoğrafında kafasında şapka elde pipo tam (!) bir hafiye profili çizmektedir. Türkiye’deki ilk büroyu açtığını iddia eder.
Şimdi işin arşiv ve tarih kısmından kurtulup günümüz gerçeklerine bir göz atalım isterseniz.
Ülkemizde; sadakatsiz eşlerin izlenmesi, personel ve şirket araştırmaları, boşanma ve velayet davalarında delil takibi, kayıp kişilerin bulunma sürecindeki yardımları ön planda olsa da esasen dedektiflik mesleği çok geniş bir yelpazede hizmet vermektedir. Özel dedektiflersuçluyu yakalamaz – yargılamaz, topladığı bilgi ve belgeleri resmi mercilerle iletir.
Üreticiler gün gelir taklit mallarının tespitinde yardım ister, aileler narkotik kaygılarla karşı çocuklarının çevresini merak eder, çiftler evlilik öncesi birbirlerini araştırır, alacaklıların yaptırdığı haciz takibi ise işlerinin önemli bir bölümünü oluşturur.