Evliya Çelebi’nin en büyük merakı Dünyayı dolaşıp alemi öğrenmekti. Çocukluğu ve gençliği bu düşüncelerle geçti. Fakat o günün terbiyesi, dar muhiti, Evliya Çelebi’nin aile ocağından ayrılmasına fırsat vermiyordu. IV. Murat döneminde delikanlılık çağlarındaydı. Bir gece, Muharrem ayının 10. gecesi karanlık bir köşeye çekildi; derin düşüncelere daldı (1040-1630)
Çıkmazlara girdikçe gözleri ağırlaşıyor ve kafası ağırlaşıyordu. Kendini ne kadar zorladıysa da vücuduna sarılan tatlı uykuyu def edemedi. Büzüldüğü köşesinde rüya alemine geçiverdi. Yüzünde uyanıkların hali vardı; gülüyor, somurtuyor bazen de bir kaç kelime laf ediyordu. Güzel bir rüya gördüğü hareketlerinden belliydi. Nitekim az sonra uyandığı vakit daha neşeli olduğu halde şunları anlattı:
“Rüyamda kendimi Yemiş iskelesi yakınında, Ahi Çelebi caminde gördüm. Caminin içi askerle ve nur yüzlü kimselerle dolu idi. Minbere yakın bir yere oturdum; yanımdaki cana sordum. Benim Sultanım, cenabı şerifiniz kimdir? İsmi şerifinizi ihsan buyurur musunuz? Mumailey:
Aşere-i Mübeşşereden kemankeslerin piri Saad İbni Ebi Vakkasım dedi. Mübarek elini öptüm, sonra tehalükle yine sordum; “Ya sultanım bu cemaat kimlerdir” dedim. Cümle ervahı enbiyadır, geridekiler sahabeyi kiramdır; sağdakiler Hz. Ebubekir ve Osman, soldakiler Hz. Ömer ve Alidir, dedi.
Ya Sultanım, bu cemaatin bu camide cem-olmalarının sebebi nedir diye sordum.
Azak caniblerinde sıkıntı içinde olan İslam askerlerine yardıma gideriz. Şimdi Hazreti Peygamber de gelecektir. Sana ikamet eyle! deyü emrederler, icra et ve namazdan sonra hemen kalk, mihrapta otururken desti şerifini buz edip, şefaat ya Resülüllah! deyü medet rica et, diye Saad İbni Ebi Vakkas ne yapmam lazım geldiğini bana tamamıyla nakletti.
Hazreti Peygamber mihraba geçip iki rekat namaz kıldı. Hakir bir dehşet ve vücuduma bir titremedir geldi ama Hazretin bütün eşkaline nazar eyledim. Sonunda Bilali Habeşi “Fatiha” deyip, Hazreti Peygamber mihrapta, ayak üzre dururken Saad İbni Ebi Vakkas hemen elime yapışıp huzura götürdü:
Orada bulunanların mübarek ellerini öptüm, Hazreti Peygamberin eli zafran gibi kokardı. Diğer evliyaların eli ayva gibi kokardı. Hazreti Ebubekir’in eli kavun gibi, Ömer’in eli anber gibi, Osman’ınki yasemin gibi, Hazreti Hasan’ın karanfil, Hüseyinin beyaz gül gibi kokardı.
Bu rüya hakikatten Evliya Çelebiyi uzun yıllardır beklediği emeline kavuşturdu. O yıl tanıdıklarından birinin Bursa’ya gideceğini öğrenir öğrenmez, daha önce hiç yapmadığı bir işi yaparak evine haber vermeksizin peşine takıldı. Babası bu firarı bir rüya vasıtasıyla haber aldı. Çelebiyi döner dönmez; “Gel bakalım Bursa seyyahı” diyerek karşısına oturttu. Sağ eliyle sol kulağını büktükten sonra sözüne şöyle devam etti:
“Oğul, şimdiden sonra seyahat göründü, Allah mübarek eyleye ama bir nasihatim var. Besmelesiz yemek yemek insan yoksul olur. Sırrın varsa sakın avradına söyleme. Kötü ile yoldaş olma, alay bozma, tarlaya basma, varan payına sarkma, iki kişi söyleşirken dinleme, davetsiz bir yere varma, her mecliste gördüklerini hıfz eyle, gördüklerinden “seyahatname” namıyla bir kitap yaz, ahir ve akıbetin hayrola. Cenabı Hak yardımcın ola.” Ve ensesine dehşetli bir sille indirdi.
Bu da Evliya Çelebinin gördüğü bir rüya idi. Hakikat oldu.
“Evliya Çelebi Gördüğü Bir Rüya ile Seyyah Olmuştu” başlıklı bu yazımızda sizlere; evliya çelebi eserleri, evliya çelebi kimdir kısaca, evliya çelebi seyahatnamesi, evliya çelebi hayatı ve eserleri, evliya çelebi seyahatnâmesi, evliya çelebi sözleri, evliya çelebi hakkında bilgi ve evliya çelebi gezdiği yerler arama sonuçlarıyla alakalı bilgiler vermeye gayret ettik umarım beğenirsiniz.