İzmir Suikastı ve Perde Arkasındakiler

1925’te ve 1926 senesinin ilk aylarında üzerinden çalışılan devrimlerin önemli bir kısmı hayata geçmişti. Tabi bu esnada yapılanlardan ve tüm bu olumlu gelişmelerden hoşnut olmayan gruplar da mevcuttu. Gerici düşüncelerinden dolayı, 1924’de Kazım Karabekir idaresinde kamuoyuna duyurulan ve Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Cafer Tayyar Eğilmez, Refet Bele ve Mersinli Cemil Paşa gibi ünlü paşaların da kurucuları arasında olduğu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (Partisi) kapatılmıştı. Lakin, İttihat ve Terakki’nin nasıl bir yapılanma olabileceğinin farkında olan Mustafa Kemal Paşa için bu defter tam olarak da kapanmamıştı. Gazi, iktidar savaşının bir müddet daha süreceğinin farkındaydı.

Mustafa Kemal Paşa, hayata geçirilen tüm bu müspet devrimlerin millet üstündeki neticesini görebilmek ve ülkenin gereksinimlerini izleyebilmek için 7 Mayıs 1926 Cuma günü bir trenle Ankara’dan yurt gezisine başladı.

Bu günlerde Mustafa Kemal’in Rize vekili olarak görev verdirdiği Ziya Hurşit, eski İttihatçıların da etkisinden kurtulamayarak Mustafa Kemal Paşayı ortadan kaldırmak için planlar yapmaktaydı. İlk olarak suikastın Ankara’da yapılması düşünülse de kardeşi Faik Bey ve bazı diğer vekiller Ziya Hurşit’e engel oldular. Sonrasındaki günlerde Ziya Hurşit, suikastın uygunluğunun tetkiki ve yapılıp yapılamayacağını incelemesi için Bursa’ya Laz İsmail’i gönderdi.

Laz İsmail’in kendisine göre hazırladığı raporunda Bursa’daki suikasttan vazgeçilmesi gerektiği belirtildi. Yeni ve bir sonraki hedef, Mustafa Kemal’in sonraki istasyonlarından biri olan İzmir’di. Suikastçılar olarak isimleri kaynaklarda geçen Laz İsmail ve Gürcü Yusuf, İzmir’e gitmeden önce yine dönemin İzmit vekili Şükrü Bey’den silah, cephane ve bir de mektup tedarik ettiler. Mektupta Sarı Efe Edip’i bulmaları telkin ediliyordu.

Planladıkları İzmir suikastı günümüzde adıyla Anafartalar Caddesinde yapılacaktı. Atatürk’ün otomobili hız kaybettiğinde ya da yavaşlatıldığında suikast gerçekleştirilecekti.

Bu yolun tam girişinde Çopur Hilmi’nin de bir dükkanı mevcuttu. Suikast olumsuz neticelenirse bomba kullanılması adımına geçilecek, Ziya Hurşit’de tüm ihtimallere karşı dükkanında parmağı tetikte bekleyecekti. Laz İsmail ve Gürcü Yusuf, yol üstünde otomobilin önüne çıkıp suikastı yaptıktan sonra Sarı Efe Edip’in adamı Giritli Şevki’nin motoruyla Sakız Adası’na kaçacaklardı.

Plan kendilerine göre tıkır tıkır işlemekteydi. Kağıt üstünde de her şey düşünülmüştü. 15 Haziran 1926 gününde Atatürk İzmir ziyareti sırasında öldürülecekti. Atatürk son anda vereceği bir kararla İzmir’e hareketini bir gün sonraya tehir etti.

Sarı Efe Edip’in İstanbul’a kaçışı ve Atatürk’ün gezisini ertelenmesinden dolayı suikastın anlaşıldığından endişe eden motorcu Giritli Şevki doğruca İzmir Valisi Kazım Dirik’e haber verdi. İşin başındaki tüm isimleri tek tek veren motorcu bu şekilde söz konusu suikastı ihbar etti. Vali Dirik hemen Atatürk’e bir telgraf gönderek suikastı haber verdi: “Şahsı devletlerine tertip edileceği anlaşılan bir suikast girişimi meydana çıkmış olduğundan hareketlerinin lütfen tehiri, rica ve arz olunur.”

İhbarın sonrasında; Laz İsmail, Ziya Hurşit, Çopur Hilmi ve Gürcü Yusuf izmir suikastı sırasında kullanılacakları bomba ve silahlarla birlikte tevkif edildiler. Ziya Hurşit ve aynı gün içinde İstanbul’da yakalanan Sarı Efe Edip’in ifadeleri sonrası yargılananlar arasında Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir, Refet Bele, Cafer Tayyar Eğilmez, Bekir Sami Bey ve Vasıf Karakol gibi Kurtuluş Harbinin önde gelen askerleri de mevcuttu. Bazıları mahkeme sonrasında aklansalar da Ziya Hurşid, Gürcü Yusuf, Çopur Hilmi, Laz İsmail ve Terakkiperver Cumhuriyet Partisinin ileri gelen bazı diğer isimlerinin bulunduğu 13 kişi bir ay gibi bir süre içinde izmir suikastı mahkeme edilerek idam edildiler.

İzmir’de 26 Haziran-13 Temmuz arasında yapılan yargılamalar sonrasında kırk kişiden, ikisi gıyabında olmak üzere on beşi idamla, biri ise sürgün cezasıyla cezalandırıldı. Birkaç hafta kadar sonra, 2-26 Ağustos’ta Ankara’da devam edilen duruşmalarda yargılanan elli yedi kişiden dördü idam cezası, altısı sürgün cezası, kalan ikisi de hapis cezası aldı. Bu iki aşamada toplam yüz otuz bir sanık sorgu altına alınırken, bunların otuz dördü yargılamaya gerek kalmadan serbest kaldı.

Mustafa Kemal izmir suikastı tertibinin ortaya çıkışından sonra 18 Haziran’da verdiği ünlü demecinde herkesçe bilinen şu ünlü sözünü paylaşacaktı: “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır; fakat Cumhuriyetimiz ilelebet payidar kalacaktır.”