Kabir azabı nedir? – Ehlisünnet inancı gereğince; kafirlere ve bazı günahkar müminlere kabir azabı haktır. Kabir, imanlı amel sahipleri için Cennet bahçelerinden bir bahçe yahut kafirler için Cehennem çukurlarından bir çukurdur. Alimler bu konu hakkında ayrı görüşler ileri sürer. Azabın ruh, beden veya her ikisine birlikte yapılması, neticeyi değiştirmez. Çünkü salih amel sahibi insanlar kabirde güzel bir hayat yaşarken, kafirler, büyük bir sıkıntı ve azap içinde kalacaklardır.
Ölüm, ruhun bedeni terk etmesidir. Şu anda bulunduğumuz alemden kabir alemine bir yolculuktur. Ruh, Azrail Aleyhisselam ile “berzah alemi”ne nakledilir. Bu alemde görülecek ilk melek Azraildir, güvenilir bir emanetçidir. Ölüm esnasında, ruh, beden hapsinden kurtulsa da tamamen çıplak kalmaz.
Dünyada yaşadığı sürece bedene ihtiyacı olan ruh, ölüm ve sonrasında bir derece serbest kalır. Bedendeyken organlarına muhtaçken, artık bu aletlerin varlığını aramadan; işitir, görür, bilir ve düşünür. Rüya benzeri olduğunu kabaca söyleyebiliriz. Berzah mana olarak, “geçit” demektir ve berzah alemi, dünya ile ahiret arasında göreceğimiz bir nevi “bekleme salonu”dur. Gelmiş geçmiş tüm ruhlar, orada zorlu kıyamet anını ve diriliş gününü bekler. “münker ve nekir taifesinden” olan sorgu melekleriyle karşılaşma, ilk celse, ilk ceza ve ilk mükafat da burada görülecektir.
Berzah, son ve en net bir ifadeyle kabir hayatı, hadislerin ifadesiyle; girişte de belirttiğimiz gibi, “ya cennet bahçelerinden bir bahçe” veya “cehennem çukurlarından bir çukurdur. Burada azap veya sevinçlerin muhatabı, cisimden yani bedenden mahrum kalan ruhtur. Kabir hayatından sonra, “mahşer”de, yeniden yaratılan bedenine döner, dünyada yaptıkları için o “büyük mahkeme”de zorlu hesap verir. Sonrası, cennet veya cehennemdir. Lezzet de acı da hem cisimle hem de ruhla tadılır; dünya benzeri gibi.
Tüm Başlıklarımız
Kabir Azapları Nelerdir?
Kabir azabı ve kabirlerin sıkması:
Hz. Aişe annemizden rivayetle göre Rasulullah (ASV) şöyle buyurur: “Muhakkak kabrin bir sıkması vardır ki, eğer ondan kimse kurtulacak olsaydı Sa’d b. Mu’âz kurtulurdu.” Kabir sıkması, kabrin iki yanının ölüyü sıkıştırmasıdır ve geneldir. Hadislerde istisna edilenlerden başka, mümin olsun kafir olsun, ister itaatkar yahut asi olsun, bu sıkıntılı halden hiçbir kul kaçamaz. Öyleyse herkes mi kabirde azap görecek? sık sorulan bir sorudur.
“İnsanlar topraktan yaratıldığı için kabir sıkmasının aslı, kabrin ölüyü kucaklamasıdır. İnsan uzun müddet topraktan ayrı kalır. Nihayet toprağa dönüldüğü zaman, yavrusundan uzun müddet ayrı kalan annenin evladı kucakladığı gibi toprak da onları sıkar. Müslüman ve itaatkarları şefkatle, asileri de kızarak, gazapla tabii.”
Nitekim Hz. Aişe validemiz bir gün Rasul-i Ekrem (ASV) Efendimize şöyle diyor: “Ey Allah’ın Resulü, sen bana Münker ve Nekir’in seslerini ve kabir sıkmasını anlattığın günden beri hiç bir şeyden tat alamaz oldum.” Bunun üzerine Rasulullah Efendimiz (ASV): “Ey Aişe, Münker ve Nekir’in sesleri mü’mine, gözdeki sürme gibi gelir. Kabir sıkması da mü’mine, şefkatli bir ananın yavrusunun başını okşaması gibidir. Ama ya Aişe, şakilere (asilere) yazıklar olsun ki onlar kabirlerinde düz ve sert taş üzerine yumurtanın çarpıldığı gibi sıkıştırılacaklardır.” Yani kabir kendilerini öyle sıkacaktır ki, sert bir taşa çarpılmış yumurta gibi parçalanacaklardır.
Bu ifadelere göre kabir her kulu sıkacak ancak azap için herkesi sıkmayacaktır. Peygamber Efendimiz (ASV), kabir suali hususundaki detaylı hadislerinin nihayetinde, suale cevap veremeyen kafir ve münafıklar için toprağa “Çullan onun üzerine.” şeklinde emirler verileceğini ve toprağın onları, kaburga kemikleri birbirine geçinceye dek sıkıştıracağını ve bu azaplarının kıyamete dek durmayacağı bildirilmektedir. Kabir sıkmasının devamı kabir azabıdır. Ve bu sıkış sonrası kafirlerin kabirleri ateşle doldurulur.
Uzun uzun bahsettiğimiz kabir sıkmasından; Peygamberler, Fâtıma bt. Muhammed, Hz. Ali’nin annesi Fâtıma bt. Esed (Hz. Peygamber onu kendi gömleği ile kefenlemiş ve dua etmiştir.), Bir defa da olsa ölüm hastalığında İhlas Suresini tamamlayan kimseler müstesnadır. Saydıklarımız haricindeki herkesi kabri sıkacaktır. Hatta Rasulullah (asv) in kızı Zeynep ve oğulları Kasım ve İbrahim’i bile.
Hz. Enes, Rasulullah (ASV) ile beraber Zeynep’in cenazesinde olduğunu ve Rasulullah (ASV)i kabrin yanında hüzünlü oturur gördüğünü nakleder. Rasulullah (ASV) göğe bakmaya başlar, devamında yere bakar ve hüznü artar. Mübarek başını yerden kaldırdığı zaman, sıkıntısının gittiğini ve tebessüm ettiğini gördüklerini söyleyen Enes, sebebini sorduklarında Rasulullah (ASV), kabrin Zeynep’i sıkmasını düşünüp hüzünlendiğini ve bunu hafifletmesi için Allah’a yalvardığını ve duasının kabul edildiğini beyan ederler.
Asiler günahları nispetinde sıkılacak ve böylece azap sürecektir. Sa’d b. Mu’âz’ın salih bir kul olduğu halde neden kabirde o derece sıkıştırıldığını soran yakınlarına Peygamber Efendimiz (ASV): “Bazen bevlden (küçük abdestten) temizlenmede kusur ederdi.” demiştir ki, bu husus da kabir sıkmasının, bazı günahlardan dolayı azap için de vaki olduğunu bizlere gösterir.
Me’sur dualarda: “Ona kabrini genişlet….” Duyurulması da kabrin insanları sıktığına delalet eder. Zira kabir insanları sıkıyor, bu nedenle, ondan kurtarması için Allah’a dua ve niyazda bulunulmaktadır. Aksi halde bu şekilde dualar edilmezdi.
Kabir azabı ve tokmakla vuruş:
Peygamber Efendimiz (ASV) den Enes b. Mâlik yoluyla rivayet edilen kabir sorusu hakkındaki hadisin sonunda kafir ve münafıklar cevap veremeyince enselerine tokmakla vurulacağı haber ediliyor. Rasulullah (ASV): “…Sonra onun (kâfir veya münafığın) ense köküne öyle bir vurulur ve o (o vuruşun acısıyla) öyle bir feryat eder ki, onun feryadını, insan ve cinler hariç, kendisine yakın olan her mahluk duyar.” buyurarak durumu anlatmaktadır. Hadisin Ebû Sa’id el-Hudri’den gelen rivayetlerinde ayrıca onlar için kabirlerinden Cehenneme bir kapı açılacağı zikredilmekte ve tokmakla vurulduğunda feryadını, insan ve cin haricinde bütün mahlukatın işiteceği belirtilmektedir. Bu vuruş, şüphesiz azap içindir ve azap çeşitlerinden birisidir.
Kabir Azabı – Cehennemlik olana akşam-sabah cehennemdeki yerinin gösterilmesi:
Abdullah b. Ömer’den rivayetle bir hadisinde Peygamber efendimiz (ASV): “Sizden biriniz vefat ettiğinde, sabah ve akşam ona kendi oturacağı makamı gösterilir. O kimse cennetliklerden ise, cennetliklerin makamlarından bir makam (yani kendisinin Cennet’te varacağı makam) gösterilir. Ve ona: Burası senin kıyamet gününde gönderileceğin makamdır (yerindir), denir.” buyurmaktadır.
Bu görme sırasında: “İşte senin yerin burasıdır.” denilmesi, cehennemlikler için en büyük azaptır. Çünkü bu gösterme akşam-sabah tekrarlanacağına göre ve kıyametin de ne zaman kopacağını Allah’dan (CC) başka kimse bilmediğine göre, kendisine Cehennem’deki varacağı yer gösterilen kişi, kabirde geçirdiği her saniyesini, her anını, kendisine gösterilen Cehennem azabına düştüm düşeceğim korkusuyla yaşayacaktır.
Abdullah b. Ömer’den nakledilen bu hadis yanında, kafirlere sabah-akşam kıyamet günündeki gidecekleri yer olan Cehennem azabının arz edildiğine, Firavun ve ailesi hakkında yukarıda geçen: “…Onlar sabah-akşam ateşe arzedilirler.” ayeti de delildir. Firavun ve ailesinin bu ateşe arz edilişlerini, onların ruhlarının, akşam sabah Cehennem (nâr) üzerinde uçan siyah kuşların ağızlarında olduğu şeklinde açıklayan rivayetlerde bulunur.
Yılan-çıyan ve haşaratın kabirde ölüyü ısırması ve sokması:
Peygamberimiz (ASV), Tâhâ Suresindeki: “…Muhakkak onun için dar bir geçim vardır.” ayetinin kabir azabı hususunda indiğini haber vererek: “Allah’a yemin olsun ki, ona (kafire) doksan dokuz tinnîn gönderilir (saldırtılır). Tinnîn nedir bilir misiniz? Her birinin dokuz başı olan doksan dokuz yılan. Kıyamet gününe kadar onun cismine üfürürler, sokarlar ve onu tırmalarlar.” buyurmuştur. Ebû Sa’id el-Hudrî de: “Buradaki dar geçimden kasıt, doksan dokuz Tinnin’in (ejderhanın) onu kabrinde sokmasıdır.” demiştir.
Ebû Sâ’id el-Hudrî’den rivayetle Rasulullah (ASV): “Kabrinde kafire doksan dokuz tinnîn (ejderha) saldırtılır ve kıyamet gününe kadar onu ısırırlar ve sokarlar ki, eğer onlardan birisi yeryüzüne üfleyecek olsa, orada hiç bir yeşillik kalmazdı.” buyurmaktadır.
Esma hadisinde ise, kabir suallerine cevap veremeyecek olan kafire musallat olacak hayvan hakkında: “…Ona (kafire) kabrinde, elinde düğümü ateşten olan, deve boynu gibi bir kırbaçla bir hayvan saldırtılır ki, Allah’ın dilediği kadar onu döver. Kulakları da sağır olduğu için onun sesini (feryadını) duymaz ki ona acısın.” denilmektedir.
Yukarıdaki yılanlar için İbn Mes’ud “deve boynu gibi yılanlar” demektedir ki, dilimizde de böyle büyük ve acayip yılanlara “ejderha” denmektedir. Yılanların doksan dokuz tane olmaları hususunda ise, onların Allah’ın doksan dokuz ismini inkar etmiş olmaları sebebiyle bu sayının doksan dokuz olabileceği -tabi kesin böyle denemez- söylenmektedir.
Hz. Âişe validemizden de bu hususta: “Kafire kabrinde kudurmuş akrepler saldırtılır ve onun etini başından ayaklarına kadar yerler. Sonra ona tekrar et giydirilir ve bu sefer de ayaklarından başlayarak başına kadar yerler ve böylece azap devam edip gider.” dediği nakledilir.
Bazı kötüleri toprağın kabul etmeyip insanlara ibret olsun diye dışarı atması:
İmam Buhârî, Enes b. Mâlik’den naklen şöyle bir olay anlatır: “Neccaroğulları’ndan Hristiyan bir adam vardı. Müslüman olup Bakara ve Âl-i İrnrân surelerini okumuştu. Peygamber (ASV)’a da vahiy yazardı. Bu adam İslam’dan çıkarak Hristiyanlığa döndü ve: “Muhammed bir şey bilmez. Ancak benim kendisine yazdığım şeyleri bilir.” demeye başladı. Allah onu vefat ettirince, Hristiyanlar gömdüler. Fakat sabah olunca gördüler ki gömüldüğü yer onu dışına atmıştı. Bunun üzerine Hristiyanlar: “Bu, Muhammed ile ashabının işidir. Onların arasından çıkıp kaçtığı için bu din kardeşimizin ölüsünden kefenini soydular ve onu meydanda bıraktılar.” diye iftira ettiler. Derin bir çukur kazarak onu oraya gömdüler. Fakat ertesi sabah, gömüldüğü yerin onu yine dışarı attığı görüldü. Hristiyanlar yine: “Bu, Muhammed ile ashabının işidir. Onların arasından çıkıp kaçtığı için bu din kardeşimizin ölüsünden kefenini soydular ve onu dışında bıraktılar.” dediler. Bir yerde yine bir çukur kazdılar. Güçleri yettiği kadar derinleştirdiler. Fakat sabah olunca o yerin de onu dışarı attığı görüldü. Bunun üzerine Hristiyanlar, bu işin insanlar tarafından yapılmadığını anladılar ve onun ölüsünü açıkta bıraktılar.”
Bazı rivayetelerde sadece Neccaroğullarından olduğu bildirileni ve ismi belirtilmeyen bu adam öldüğünde Peygamber Efendimiz: ‘Yer onu kabul etmeyecektir.” buyurmuş ve hakikaten de toprak cesedini kabul etmemiştir.
Bu sayılanlardan ayrı olarak mü’minlerden herkesin günahına göre çekeceği çeşitli azaplar:
Hz. Peygamber (ASV)’in rüyaları da sadık (doğru) rüya ve vahiy hükmünde olduğu için burada Peygamberimiz (ASV)’in anlattıkları, şüphesiz Allah’ın ona gösterdiği berzah alemine ait işlerdendir. Buna göre: Ağzı çengelle yırtılmak, tepesi üstüne durup kafası taşla yarılmak, tandır gibi bir yerde ateşle azap edilmek ve kandan bir ırmak içinde, kıyıdaki bir adam tarafından taşlanmak da berzahta görülen azap şekillerindedir.
Kabir azabı, devamlı veya geçici olması:
Sualden muaf olanlar kabir azabından da muaftırlar. Yani kabirde kendilerine sual sorulmayacağı haber verilenlere kabir azabı da yoktur.
Bunların dışındaki insanlar ise, önce müminler ve kafirler olmak üzere ikiye ayrılırlar. Mümin olanlar da itaatkar olan müminler ve asiler diye iki kısım dırlar. İtaatkar olan, yani günahları olmayan, yahut da dünyadayken sağlam tövbeleri ve iyi amelleri ile günahlarını affettirmiş olan müminlere kabirde azap değil, nimet vardır. Asi yani günahkar müminlerle iman etmemiş olan herkese ise kabirde azap vardır.
Kabirlerinde azap göreceklerin azabı, ya kıyamete kadar devamlıdır, yahut da geçici bir zaman için olup Allah’ın dilediği ve uygun gördüğü zaman kesilir. Azabı kıyamet gününe kadar devam edecek olanlar, iman etme şerefine erememiş olan kafir, müşrik ve münafıklardır.
Buna göre, kabir azabı kısımdır :
1) Devamlı olan: Bu, kafirlerin ve müminlerden bazı günahı çok olan günahkarların azabıdır ve kıyamete kadar kesilmeden devam edecektir.
2) Devamlı olmayan: Bu da günahkar müminlerden bazı günahı az olanların azabıdır ki, bunlar suçları miktarı azap gördükten sonra, yahut bir dua veya sadaka… vs. ile ya da sırf Allah’ın dilemesiyle onlardan azap kaldırılır.
Kafirlerin azaplarının kıyamet gününe dek süreceği hususunda alimler müttefiktirler. Çünkü deliller bu yöndedir. Nitekim kabir suali konusunda rivayet edilen hadislerden Ebû Hureyre’den nakledilen birinde münafık olanların azaplarının kıyamet gününe kadar devamlı olacağı açıkça zikredilmiştir.
Kaynak: Sorularlaİslamiyet