Kennedy’yi Kimin Öldürdüğü Açıklandı

Eski bir deniz piyadesi ve Pentagon görevlisi olan 23 yaşındaki Lee Harvey Oswald’ın posta yoluyla 12.78 dolara aldığı uyduruk bir tüfekle Amerikan başkanı Kennedy’yi, üstelik hareket halindeki bir araçtayken öldüreceğini düşünmek, teoride makul gibi gözükse de pratikte ciddi çelişkileri bünyesinde barındırıyor. Evet adam keskin nişancıymış ve zamanında Rusya’ya iltica etmiş, Rusça öğrenmiş ve komünist şüphesiyle işinden de olmuş ama bu kadar mı yani. KGB işin içindeydi zaten meşrebi belliydi, sorunlu da bir çocukluk yaşamış altyapısıyla kurgulanacak kadar basit mi olay?

Kennedy

İstihbarat ajanı olabilecek Oswald’ın şifreleri: 

1956’da sivil hava devriyesi olarak orduya giriyor ve radar uzmanı oluyor. Nereden aklına geldiyse Rusça öğrenmeye başlıyor, sorunlu bir çocukluk yaşatan annesinin  hastalığını bahane ederek donanmadan ayrılıyor. 200 dolarlık banka hesabıyla 1500 dolarlık bilet alarak Moskova’ya uçuyor. Nedendir ve neyin karşılığı olarak bilinmez, Ruslar bu arkadaşa balkonlu pahalı bir daire veriyor. Gün geliyor dönme kararı alıyor; Amerika, 2 yıl sonra Henry Kissinger’in ileride ortağı olacak olan B. Classon aracılığı ile 48 saat içinde yeni bir pasaport ve yolculuk parası ile Oswald’ı geri çağırıyor. Giriş paragrafında belirttiğim “İltica” tezini çürütüyor evet. Çoğuna göre Oswald hayatı başarıyla şekillendirilen bir istihbarat ajanıydı.

Herhangi bir silah dükkanından iz bırakmadan alabileceği halde A. Hidell sahte ismiyle fişleneceğini düşünmeden sipariş veriyor. TV’ye çıkıp, “Ben komünist’im” diyor, CIA, FBI ve Deniz Kuvvetleri haber alma binalarının bulunduğu bir meydanın ortasında polislerin eline Fidel Castro broşürleri tutuştururken yakalanıyor. Derin devlet zihinlerdeki taşları yerine oturtmaya çalışıyor bir anlamda. Bu arada emri Castro’nun verdiğinin izlenimi yaratılsın diye aynı isimli kişiler Küba-Meksika-Dallas üzerinden seyahatler yapıyor. Senaryo aslında Küba ve KGB gibi değişik alternatifler yaratılması için yapılmıştı. Kennedy’nin ölümünden sonra ise Oswald’ın CIA ajanlığıyla ilgili tüm belgeler yok edildi.

İkinci Dünya Savaşından kalma; ‘kurmalı, kollu mekanizmalı’ ucuz bir İtalyan tüfeği ile altı saniyede 3 kusursuz atış. 2’si hedefi buluyor. Normalde iki kez bile atış edilmesi çok zorken ve en iyi atış ilki olması gerekirken ne hikmetse sonuncusu hedefi buluyor. Tek mermi ile başkan ve valiyi 7 yerinden vurmasını “Single Bullet Theory” ile açıklamış Warren komisyonu. Suikastta onlarca tanık silah seslerinin çimenli tepedeki çitin arkasından geldiğini söylese de bunlar dikkate alınmıyor. Tıpkı önünde kocaman bir meşe ağacı olan pencere önünden eski bir tüfekle nasıl nişan alındığının araştırılmadığı gibi. Sonrasında ortaya çıkan deliler ve günümüz teknolojisiyle yapılan incelemeler olayda birden çok keskin nişancının olduğunu göstermektedir. Esasen Kennedy 3 ayrı yerden gelen kurşunlarla vurulmuştu. Konu otopside kanıtlanmış ama üstü örtülmüştü. Bazı polisler buna şahitti. Otopsi dahi ordudaki generaller ve amiraller tarafından yapılır, daha doğrusu tam anlamıyla yapılmaz. Olaydan sonra yapılan otopsilerde Kennedy ailesi kurşunların geliş yönünün adli savcılık tarafından saptanması için başkanın beyninin açılıp incelenmesini istemiş ancak Federal Mahkemenin ‘başkanın beyni kayboldu’ gibi ilginç bir bahanesi ile karşılaşılmıştır.

Kennedy

Olay sonrası yaşananlar:

Oswald, kitap deposunda enseleniyor, sonrasında ise yanında avukatı bile olmadan 12 saat sorgulanıyor. Söyledikleri tutanaklara geçirilmiyor kimlik bilgileri bile doğru düzgün alınmıyor. Esasen adamın Oswald olduğu bile şüpheli. Halkın önüne atmak ve tek zanlı göstermek için Life dergisinde elinde silahla gözüktüğü bir kapak hazırlanıyor. Tabi ki fotomontaj. Baş kısmında gölgeler saatin 12 olduğunu gösterirken ayak kısmında zaman ikindi gözüküyor. Warren komisyonuna “Bu işi KGB yapmıştır” gazını veren kişi ise eski CİA şefi James J. Angleton’dur ve İsrail ve Mossad’la yakın ilişkileri vardır. Soruşturmada ve yargılamada yapılan hatalar; “Kennedy suikastinin soruşturmasında ve yargısında yapılan hatalar” adıyla yayınlanır.

Kennedy suikastini çözmek için görevlendirilen ancak suikastı örtbas eden “Loca”: 1963 Warren Komisyonu’nu inceleyelim:

Komisyon Başkanı Earl Warren, 33 Dereceli büyük üstat mason. Mafya bağlantılı CIA’in kurucusu ve şefi Allen Dulles, Kennedy’nin görevden almayı düşündüğü ve İsrail’in Mossad’ı ile ortak operasyonlar yapan mason. Bir başka üye Gerald Ford ise Malta locası no 405’e kayıtlıydı. 1963’de 33. dereceye yükseldi. Mason John Mc Cloy, Hale Boggs, John Sherman Cooper ise diğer üyeler. Şıracı Frank Churc  ve davaya bakan Yahudi asıllı senatör ve Yahudi lobisinin en güçlü ismi NELSON ROCKEFELLER ise 1975’teki ikinci komisyonda son noktayı koyar ve Oswald’ın bu suikasti tek başına gerçekleştirdiği sonucuna varır. Churc’un de Yahudi olduğunu belirtirsem şaşırmazsınız sanırım.

Kennedy

Olayı gören onlarca şahit Warren Komisyonunda dinlenmiyor, dinlenenlerin ifadeleri de değiştiriliyordu.

Popülerliği ile şimdilerde tabutu bile 80 bin dolara alıcı bulan Oswald’a ne oldu diye merak edenlere de cevap verelim. “Yarın her şeyi açıklayacağım” diyen Lee Harvey Oswald, Dallas polis merkezinden hapishaneye nakledilirken Polonya Yahudisi ve tanınmış bir bar işletmecisi Jack Ruby (Jacob Rubenstein) tarafından yeraltı otoparkında öldürülür. 70 polisin, CIA ve FBI görevlisinin gözü önünde. Görgü tanığı yaşlı Jessica C. Flonnkin Kennedy’nin Dallas Dealey Plaza’da vurulduğu anda suikastı kameraya çeken Abraham Zapruder’in arkasındadır ve FBI’a verdiği ifade nettir: “Çimenli tepecikte geçen gün Lee Harvey Oswald’ı vuran adamı elinde dürbünlü tüfekle oradan uzaklaşmaya çalışırken gördüm. Gittiğimde her yerde barut kokusu ve duman vardı”. Benzer bir ifadeyi suikast anında orada bulunan polis William Janetsson da kullanmıştır.

Kennedy

Suikastı gören 47 kişinin tamamı kısa süre içinde; hastalık, intihar, trafik kazası gibi sebeplerle ölür. FBI’ya göre Oswald cinayeti tek bir silahla tek başına işlemişti. CIA olaya karışmamıştı. Olay basit bir bireysel terör hareketi olarak gösterilmek isteniyordu. Kardeş Robert F.Kennedy bile seçim kampanyası için bulunduğu Los Angeles’ta 5 Haziran 1968’de faili meçhul kurşunların hedefi olur. Öldüğünde 42 yaşındadır ve ailenin organize bir şekilde öldürülen ikinci ferdidir. Olayla ilgili olarak toplanan binlerce sayfalık belge bugün bile hala gizlidir.

Ruby, hapishanede yeniden yargılanmaya başlanacakken 3 Ocak 1967 tarihinde kanserden ölür. “Ruby konuşmasını engellemek için hapiste kendisine kanser yapıcı ilaçlar verdiğini söyler.” (People’s Almanac 3, David Wallechinsky, Irving Wallace, sf.15) Amerikan halkının ise sadece yüzde 10’u Oswald’ın suikasti tek başına işlediğine inanmaktadır. (US News and World Report, 17 Ağustos 1992)

Başkanlığının öncesi:

Başkan Kennedy’nin; Hitler destekçisi, içki kaçakçısı ve spekülatör babası İngiltere’ye başkonsolos olduğu zaman İsrail aleyhtarı faaliyetleriyle tanınıyordu. John Kennedy’nin Başkanlık kampanyası sırasında bir grup New York Yahudisi, gelecekteki Ortadoğu politikasını kendi çıkarları çevresinde oluşturmasına karşılık, onun kampanya giderlerini karşılayacaklarını vaat etmişlerdi. Gecede yaşadığı durumu yakın dostu gazeteci Charles Bartlett’e, ‘İnanılması zor bir deneyimdi, kendimi hakarete uğramış gibi hissettim’ olarak aktarır. Lobinin desteği olmadan da başkan seçilir. Daha işin başında aldığı ahlaksız teklif zaten pamuk ipliğiyle bağlı ilişkileri kopartır atar. ABD’nin Siyonistlere karşı çıkan tek Başkanı John Fitzgerald Kennedy’dir.

Esasen tüm bu olayların başında Kennedy’nin bir seks manyağı olduğunu ve bununla manipüle edilebileceğini düşündüler. Haklılardı da zira başkan anfetamin ve kortizon ilaçlarıyla çoğu zaman değişken bir ruh hali içine giriyordu. Frank Sinatra ile grup seks partilerine katıldığı söylenir. Ne olursa olsun Amerikan tarihinin en idealist ve halkını en çok düşünen başkanıdır.

Dolar basma yetkisini bağımsız Federal Reserve Bank’tan elinden alıp kamulaştırma çabalarına girdiği için İsrail ve dönemin İsrail yanlısı başkan yardımcısı Lyndon Johnson tarafından büyük tepkiyle karşılanır. İsrail Başbakanı Ben Gurion’a, İsrail’de yapımı süren Dimona Nükleer Santrali’ne, İsrail’in Ortadoğu politikasına, Siyonist silah kaçakçılarına, Nükleer testlere, mason danışmanlarına, ülkesindeki Yahudi lobisine, lobinin en güçlü ismi Rockefeller’a ve masonik örgütlere de karşıydı. Karşı çıktığı Vietnam Savaş’ından menfaati olan Yahudiler, desteklediği barışçı politikalardan ve kıstığı savunma giderlerinden rahatsızlık duyanlar, Arap-İsrail ilişkilerine tarafsız yaklaşımı ve Cezayir’in Fransızlardan bağımsızlığını kazanması gerektiğini söylemesi ile de hem menfaat gruplarının tepkisini çeker hem de üzerine planlar yapılmasına neden olur.

Kennedy

Başkan, suikastından yaklaşık 5 ay önce dönemin İsrail Başbakanı Levi Eshkol’a dönemin ABD Tel Aviv Büyükelçisi Walworth Barbour aracılığıyla gizli ibareli 3 sayfalık bir mektup gönderir. Üstü kapalı tehditler içermektedir. Özetle; “Dimona Nükleer Santrali’ni Amerikan uzmanlarının denetimine açın” denilmekte. Özetle Kennedy suikasti İsrail-ABD ilişkilerinin en bozuk olduğu dönemde gerçekleşir. Herkesin kendince bir nedeni vardır ama başkanı ortadan kaldırmayı Siyonistlerden çok kimse istememektedir.

İsrail de Johnson Başkan olursa herşeyin lehlerine dönüşeceğini bilmekteydi ve gerçekten de öyle oldu. Kennedy’nin ölümünden sonra ABD ilk defa İsrail’e çok geniş çapta silah göndermeye başladı. 1967 Haziran savaşı sırasında Johnson el altından İsrail’e hem malzeme hem de personel yardımında bulundu. Johnson Hükümeti’nin ilk 3 yılında, Amerika’nın İsrail için olan desteği hem nitelik hem de miktar bakımından oldukça gelişti. Gerçekten de Mossad’ı suikaste götürecek her türlü neden vardı. Ben Gurion o kadar motive olmuştur ki, Nisan 1963’te Kennedy’nin varlığının ülkeyi tehdit ettiğini öne sürerek istifa eder.

Kennedy olayı 1991 yapımı JFK filmi ile derinlemesine işlenir. İzlemenizi tavsiye ederim.