Mevlana Celaleddin-i Rumi Hakkında Bilgiler

Mevlevi yolunun Tasavvufta öncüsü olarak görülen Mevlana Celaleddin-i Rumi; 30 Eylül 1207’de Horasan’ın Belh bölgesinde, şimdiler Tacikistan’da bulunan Vahş kasabasında dünyaya geldi. Üstadın babası, “alimlerin sultanı” olarak kayda geçmiş, Belh kentinde hocalık yapan Muhammed Bahâeddin Veled; annesi ise Belh Emiri Rükneddin’in kızı Mümine Hatun’dur. Etnik kökeni tartışmalı olup; Fars, Tacik veya Türk olduğu yönünde görüşler dile getirilse de babasına Sultânü’l-Ulemâ unvanının verilmesini kaynaklar Türk gelenekleri ile açıklar.

Üstat, babası Bahaeddin Veled’in ölümünden bir sene kadar sonra, 1232’de Konya’ya gelecek Seyyid Burhaneddin’in manevi terbiyesi altına girecek ve dokuz yıl ona hizmet edecektir. Herkesçe bilinen Mesnevi adlı eserinde adını Muhammed bin Muhammed bin Hüseyin el-Belhî şeklinde vermiştir. Lakabı Celâleddin’dir. “Efendimiz” anlamındaki “Mevlânâ” unvanı onu yüceltmek maksadıyla söylenmiştir. Diğer lakabı Hudâvendigâr ise babası tarafından takılmıştır ve “sultan” manasına gelmektedir.

Mevlana, doğduğu kente nispetle Belhi şeklinde bilindiği gibi hayatına devam ettiği Anadolu’ya nispetle kendisine Rumi de denmektedir. Celâleddîn-i Rûmî’nin temel öğretisi tevhid düşüncesi etrafında oluşur. Celalettin Rumi’nin, Mevlaya olan bağı ele alınarak rabbine duyduğu aşk ile ön plana çıkmıştır.

Mevlana

Mevlana ve Şems

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin ruh dünyasında büyük değişikliklere sebep olan ve ilahi aşk şiirlerinden oluşan “Dîvân-ı Şems-î Tebrîzî” adındaki nazım eseriyle tanınan İslam alimi ve mutasavvıf Şems-i Tebrîzî’nin; hicri 645, miladi 1247 tarihinde Mevlânâ’da meydana gelen büyük değişikliği hazmedemeyenler tarafından mı öldürüldüğü, yoksa geldiği gibi kimseye haber vermeden Konya’yı terk mi ettiği bilinmemektedir.

Mesnevi tamamlandığı zaman artık iyice yaşlanmış olan Mevlana epey yorgun düşmüş, sağlığı da bozulmuştu. 17 Aralık 1273’te de hakka yürüdü. Mevlana’nın vefat günü olan 17 Aralık, düğün gecesi manasına geldiği ve sevgilisi olan Rabb’ine kavuşma günü olduğu için Şeb-i Arûs olarak anılır.

Tüm insanlarca bilinen; “Gel gel yine gel, ne olursan ol yine gel. Yüz kere eğer tövbeni kırsan yine gel” sözleriyle, insanları; dil, din, ırk, mezhep ayrımı gözetmeden, kardeş olmaya, barışa ve hoşgörüye çağıran din bilgini ve alimidir.