Osmanlı’ya baktığımızdaysa, cadılık vs inanışlara ait son derece az kayda rastlanmakla beraber, büyücülük gibi işlerle uğraşanların daha çok sürgün edildiğini görüyoruz. Örneğin, Hicrî 1276 tarihinde gelen bir emirle, Bağdat ve Mağribli Kürtler’den Dersaâdet’te üfürükçülük büyücülük, falcılık gibi gereksiz işlerle meşgul olanların memleketlerine gönderilmeleri emredilmiş.
Aksaray’da sihirbazlık yaptığı anlaşılan Bağdatlı Abdülvahab isimli sahsın, usulünce Dersaadet’ten uzaklaştırılması öngörülüyordu. Yine İstanbul Uzunçarşı’da “Lohusa Hoca” adlı kadının, sihir ve büyücülükle halk ve aydınların saflığından istifade ederek zengin olmasına ilişkin söylentinin tahkikine yönelik Yıldız Sarayından kalma bir vesika da arşivlerde mevcuttur. Şüphesiz Loğusa Hoca da İstanbul dışına gönderilecekti.
Bir başka belde ise Nuruosmaniye’de üfürükçülük yaparak halkı dolandıran Cezayirli Hacı Mehmet hakkında kanuni işlem yapılması ve dolandırılanların hakkının alması öngörülüyordu. Dâhiliye Nezareti Muhaberât ve Tensîkât Müdüriyeti belgeleri arasında yer alan tarihsiz diğer bir vesikada da, çeşitli şekillerde falcılık ve üfürükçülük yapan bazı şahıslar hakkında tahkikat açılmasını öngörmekteydi. Hacı Fehmi adlı şahıs, tutarsız ve dengesiz kelimelerle dolu arzuhallerinin nedenini kendisine büyü yapılmasına bağlıyor ve bu büyü sebebiyle zaman zaman aklının basında olmadığını itiraf ediyordu.