Osmanlı’da son derece önem verilen Ramazan ayında; bir kaç ay kala, son hazırlık ve tedarikler tamamlanır; reçeller, sucuk veya pastırma, zeytin, peynirler, şerbetlik şekerler, şuruplar, şeker ve hoşaflıklar, güllaç, çorbalıklar alınır; kapların hepsi kalaylanır, hallaçlar çağrılarak yatak takımlarının yün ve pamukları attırılırdı.
Elbiseler ve seccadeler tedarik edilir, hanımlar Ramazan’da giymek için kendilerine ve cariyelerine elbiseler yaptırırlar, hatta bazen oda döşemelerini bile yeniletirlerdi. Yine herkes imkanı yettiğince bu ayda kullanılmak üzere zarif kahve zarf ve fincanları, su bardakları, kıymetli kaşıklar alır, küçükler sevinsin diye sapı düdüklü kaşıklar tedarik eder, elbiseler diktirirdi.
Osmanlı döneminde Ramazan’ın ne zaman başlayıp biteceği önceden belli olmazdı. Astronomi şimdilerdeki kadar gelişmediğinden Ramazan’ın başlangıcını belirlemek için insanlar açıklık alanlarda göğü takip ederek yeni ayın doğuşunu beklerlerdi. Hilali görmek yetmezdi, şahit de istenirdi. Hilali görenler hemen şahitlerini de bularak mahkemeye giderek durumu bildirirlerdi. Bu konuda iki kişinin şahitliği gerekirdi. Durum araştırılır, denilen doğru çıkar da Ramazan’ın başladığına veya bitip de bayram olduğuna karar verilirse haberi getirenler ve şahitler yüklü miktarda ödül alırlardı. Cami minarelerinde kandillerin yakılması durumun halka ilânıydı.
Bakkallar, renkli bağlanmış güllaçlar, demet demet sucuk veya pastırmalar asarak her türlü erzaklarını müşterilerine özenle teşhir eder, şekerciler türlü numuneleri ufak ufak tabaklar içine koyar, en güzel tütüncü dükkanları, âlâ bohça, Yenice ve Samsun tütünleri kıyar, değerli kağıtlara koyup ziyaretçilerine sunarlardı. Tüm mahallelerdeki kahvehaneler iyice silinir ve camları temizlenirdi. Dönemin kibarlarının çoğu, hoşa gidecek şeyler peşinde olduğundan ne kadar nefis eşya varsa dükkanlarda teşhire konurdu. Dolap denen dükkanlarda ufak minderler bulunurdu.