16 kasım 1730, Lale Devri’nin en gösterişli döneminde yaşanmış ve bu dönemin sonunu getirmiş kanlı bir ayaklanmanın bastırıldığı tarihtir. İstanbul’da tam 49 gün boyunca terör estiren ayaklanmacılar; Yeniçeri Ağası Kel Mehmed, Sekbanbaşı Urlu Murtaza, Yeniçeri Kethüdası Mahmud, Manav Muslu Beşe ve elbette elebaşıları Tellak Patrona Halil tek tek yakalanıp öldürülür. “Ar, namus elden gidiyor” gerekçesiyle Patrona (Koramiral) Halil’le birlikte ayaklanarak Divanyolu’na doğru yürüyüşe geçen asiler; önceleri başarıyla sürdürülen İran savaşlarında durumun tersine dönmesini, padişahın İran üzerine bir türlü sefere çıkmamasını, aşırıya kaçan zevk ve sefa eğlencelerini, Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’dan memnuniyetsizliği ve özellikle Tebriz’in savaşılmadan kaybedilmesi gibi gerekçelerle isyanı başlatır. Zamanın İstanbul kaymakamı ve yeniçeri ağası gereken tedbirleri anında ve cesaretle alamadığı için isyan gittikçe büyür.
Patrona Halil ve arkadaşları 28 Eylül Perşembe günü Beyazıt’taki hamamda son bir toplantı yapar ve isyanı başlatırlar. 30 kişiyle başlayan isyan birkaç saat içinde binlerce kişiden oluşan bir kalabalık halini alır. Patrona Halil ve arkadaşları Yeniçeri Ocağına da girerek burada bulunan askerleri de yanlarına çeker ve hapishanelerdeki mahkumları salıverirler.
Sayıları hızla artan isyancılar Sultanahmet’teki At meydanında toplanır. Asilere karşı sancak-ı şerifin çıkarılması da bir netice vermez. İsyan, devlet erkanının sayfiyelerde bulunduğu ve İstanbul’un nispeten sakin olduğu eylül sonlarında gerçekleşir. Padişah, sefer-i hümayun için Üsküdar’a dikilen sancak-ı şerifin yanında, ordugahta bulunmaktadır. Damat İbrahim Paşa ve damatları Kaptan-ı Derya Mustafa Paşa ile Sadaret Kethüdası (içişleri bakanı) Mehmed Paşa’nın idam edilerek asilere teslim edilmesi sorunu çözmez. Başlarda isyan her ne kadar padişaha değil de sadrazama karşıymış gibi gösterildiyse de, aslında vaziyet öyle değildir. Sultan 3. Ahmed, 34 yaşındaki yeğeni Mahmud lehine saltanattan feragat eder. Boğdurulduktan sonra sadece iç donlarıyla bırakılan cesetler öküz arabaları ile at meydanına gönderilecektir.
Patrona; Arnavutluk’un Horpeşte kasabası’nda 18. yüzyılın hemen başında doğdu. Osmanlı Donanması’nda levent olarak görev yapmış ancak askerleri isyana teşvik ettiği gerekçesiye idamdan kurtularak gemiciliği bırakmıştır. Patrona ünvanı çalıştığı gemiden gelmektedir. Osmanlı Donanma’sında Kaptan-ı Derya gemisine Kapudane, ikinci sıradakine Patrona ve üçüncü sıradakine riyale adı verilirdi. Sonrasında Niş şehrine gidip yeniçeri oldu. Vidin’de bir ayaklanmanın başında ortaya çıktı. İsyanın bastırılması üzerine tekrar Arnavutluk’a oradan da istanbul a kaçtı. Seyyar satıcılık, eskicilik ve Bayezid hamamı’nda tellaklık yaptı. Daha sonra Kapalıçarşı da satılan mallarda komisyonculuk yaptı. Patrona Halil’in liderlik özelliği baskındı. Esnaf üstünde büyük bir etki sahibiydi. Başlattığı isyanın başarıya ulaşmasından sonra devlet yönetimindeki etkisi ve saltanatı uzun sürmedi.
İsyanın elebaşıları önemli görevlere getirilir, Lâle Devri’nde inşa edilen yüzlerce saray ve değerli konak yıkılır, önemli devlet adamlarının evleri yağmalanır. Patrona Halil, Yanaki adındaki bir Rum kasabını Boğdan (Moldovya) Prensi yaparak Romanya’ya gönderir, kendisi de Divan-ı Hümayun toplantılarına zorla katılarak o güne kadar görülmemiş rezillikler sergiler. Rivayete göre Patrona Halil eski püskü paçavralar içinde dolaşıyordu ve hiç kuşkusuz bu durum eski şatafata öfke dolu ahalinin sempatisini canlı tutmak için etkili bir yoldu.
1730 Kasım’ının ortasında (çoğu Arnavut asıllı olan) Patrona Halil’in adamları ile kapıkulu askeri arasında, özellikle Patrona Halil ve adamlarına verilen ayrıcalıklardan doğan hoşnutsuzluk nedeniyle uyuşmazliklar başlar. Durumu önlemek için Patrona Halil, Sadaret Kaymakamı görevini almak istediğini Sultan’a bildirdi. Bunun doğuracağı zararı anlayan Sultan hemen Kaptan-ı Derya Canım Hoca Mehmed Paşa’ya bir plan hazırlatıp uygulamaya koydu. 23 Kasım’da genel gündemli bir Divan-ı Hümayun toplantısı hazırlanıp Patrona Halil ve bütün erkanı bu toplantıya çağrıldı. 25 Kasım’daki bu gizli toplantiya gelen Patrona, erkanı ve muhafızları birbirinden ayrıldı. Silahları alınan Patrona Halil ve erkanı Sünnet Odası’ndan alınarak bir baskınla öldürüldüler. Dışarıda bekleyen muhafızlar ise birer ikişer ayrı ayrı idam edildiler. Enderun avlusu ve Sofay-i Hümayun bir savaş meydanına döndü. Patrona, erkanı ve muhafızlarının kelleleri ve cesetleri Saray’dan arabalarla çıkarılınca zorba kalabalıkları da hemen dağıtıldı. Patrona Halil’in Rumeli Beylerbeyliğine tayin edildiği, Hil’at giymesi için 25 Kasım 1730’da Topkapı Saray’ına davet edildiği ve planın bu şekilde uygulandığı şeklinde bir ifade de mevcuttur belirtelim.
On iki yıl devam eden ve bütün eleştirilere rağmen bir imar ve restorasyon dönemi olarak Tarih çevrelerince kabul edilebilecek “Lale Devri” bu isyanla sona erer. Dönem sadece yönetici kesimin zevk ve sefasıyla anılacak bir zaman değildir. O tarihlerde İstanbul’da önemli mimari geliştirmeler yapılmış, eski yangın mahalleleri yeniden imara açılmış ve İstanbul’da dönemine göre bir kent yaşamı ortaya çıkmıştır. İtfaiye bu dönemde kurulmuş ve en mühimi de ilk matbaa 1729’da faaliyete geçmiştir. İsyan sonrası İstanbul sıkı bir denetime alındı. Özellikle hamamlarda çalışıp yaşayan Arnavutlar dağıtıldı. 2.000 kişi yakalanıp ya idam edildi ya da Anadolu’ya sürgüne gönderildi. Böylece 25 Kasım’dan hemen sonra Patrona Halil isyanı kalıntıları sona erdirilip I. Mahmud’un gerçek saltanatı başladı.