Selçuklu ve Osmanlı Döneminde Cin Tedavileri

Türkler için konuşmak gerekirse ki bir önceki yazımızda da ifade etmiştik, M.S. 840–1244 arasında Karahanlılar hastanelerinde ruh hastaları için bağımsız mekânlar yapmaya başlanmış bu hastaneler Selçuklular ve Osmanlılar yıllarında da yapılmaya devam etmiştir. Bu şifahanelerin içinde de mecnunlar (cinlenmişler) için olmazsa olmaz özel yerler ayrılmış, hatta ” darül-mecanin” adı verilen delilere özel müstakil binalar da yapılmıştır.

Selçuklu ve Osmanlı döneminde – ara dönemlerde Anadolu’da ve İstanbul’da ruh ve sinir hastaları darüşşifaların kapsamı içinde bulunan daha sonraları bağımsız olacak Bimarhanelerde bakılıp tedavi edildikleri gibi, çeşitli tarikatlara mezheplere bağlı tekkelerde, alimler tarafından da tedavi edilirdi. Bu yapıların en mühimlerinden biri de Karacaahmet’tir. Nesilden nesile aktarılanlara göre, tabip olan ve halk arasında ermiş olarak kabul gören Karacaahmet’in kurduğu tedavi merkezlerinde ruh ve sinir hastalarına da özel tedaviler uygulanırmış.

Buna göre, ocak da denen tedavi merkezine getirilen hasta veya hastalar, bağırır ve taşkınlık ederse ocağa kabul edilebilir; durgun, donuk ilgisiz ve sessizse geri gönderilirmiş. Ocağa kabul edilen hasta evvela bağlanır, ilk gecesini kapalı, karanlık bir hücrede kendi basına geçirir, sabah ocak şeyhi ya da yardımcısı tarafından durumu yeniden incelenirmiş. Hastaya da tedavi boyunca “cüher” adı verdikleri toz haline getirilerek suda eritilen bir terkip verilir, ağır yemek ve et verilmez, kişiler sebze, tuzsuz ekmek, çorba ve su ile beslenirmiş.

Sonuç olarak basit örneklerde de görüleceği gibi mecnunların yani delilerin, modern tıbbın tabirleriyle ileri derecedeki ruh ve sinir hastalarının tedavileri, giderek gelişerek ve günümüze kadar gelmiştir. Ayrıca geçmiş dönemlere gidildikçe ruh ve sinir hastalıklarının cinlerle ve paranormal varlıklarla ilişkisi (!) artmakta, şimdilere yaklaştıkça bir nevi azalmakta hatta modern tedavi usulleri içinde bu tip bir düşünce ve yöntemler sıfırlanmaktadır.