İslami giyinme kurallarını anlatan bir deyim olarak dilimize yerleşen tesettür, sanılanın aksine İslam’a özgü değildir. Yine’de “örtünmek” anlamında kullanılır ve bilinir. TDK sözlüğünde ise tesettür tanımı “erkekten kaçma, saklanma, örtünme” olarak geçiyor. Örtmek ve örtünmek anlamında “setr” kökünden Arapça bir kelimedir. Allah’ın (CC) Settar ismi de bu kökten gelir. Günahları, hataları, kusurları çokça örten demektir.
Tesettürle ilişkilendirilen ayetler Türkçeye anlamlarını da değiştirecek şekilde farklı tercümelerle çevrilen, Nur ve Ahzab surelerinde yer alan iki adet tesettür ayetidir.
“Mü’min kadınlara da söyle: “Gözlerini kaçındırsınlar ve ara yerlerini korusunlar, kendiliğinden açığa çıkan dışında süslerini dışa vurmasınlar. Örtülerini, “cep”lerinin üstüne koysunlar. Süslerini, kendi kocalarından ya da babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Süslerinden, gizlemiş olduklarının bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, Allah’a topluca tövbe edin ki kurtuluşa erebilesiniz!”(Nur suresi:31)
Yukarıdaki ayette gördüğümüz “hımar” kelimesini geleneksel mütercimler baş örtüsü, ayetlerin geleneğin etkisinden arındırılmış anlamını verme iddiası taşıyan uzmanlar ise salt “örtü” olarak çevirmeyi tercih etmektedirler. Öte yandan bazı yorumcular, kadın bedeninin tamamını süs kabul ederek, ayeti kadın bedeninin tamamını kapsayacak şekilde yorumlayıp, bundan zorunlu olarak gördükleri yüz ve el gibi kısımların açılmasına ruhsat verecek şekilde meal vermeyi tercih etmektedirler. Bunlardan bazıları kendiliğinden, spontane anlamlarına gelebilecek ifadeden “zaruri olan” anlamını çıkartırlar ve zaruri olmadıkça kadın vücudunun tamamıyla örtülmesi gerektiğinden bahsederler. Bazı hadislerle de desteklenen bu anlayışa göre kadın burka, peçe benzeri giysilerle tamamen örtünür. Bu görüşteki yorumculara göre zorunlu olarak dış ortama çıkması durumunda izin verilebilecek yegane açıklık, kadının tek gözünün açılabilmesinden ibarettir.
Ahzab suresinden tesettür ile ilişkilendirilen bir diğer ayet ise; “Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, dış giysilerini(cilbab) üzerlerine alsınlar. Bu, onların tanınmaları ve incitilmemeleri için çok daha uygun bir yoldur. Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.” (Ahzab suresi: 59) ayetidir.
Bazı yorumcular tesettür ile alakalı; bu ayette geçen “tanınmaları ve incitilmemeleri için” ifadelerinden kastın “tanınmamaları” olduğu yorumunu yaparlar ve buradan da kadınların evleri dışında iken el ve yüz dahil bütün vücutlarının örtülmesi gerektiği sonucuna ulaşırlar. Yaşar Nuri Öztürk’e göre ayet dışarıda giyilecek elbiseleri tanımlar ve cilbabı basitçe dış elbise olarak isimlendirir ve bunun hür-cariye ayrımını göstererek asayişi sağlamak için olduğunu belirtir.
Tesettür ve sağlık!
Vücudu sıkı bir şekilde yalıtan giyim ve yaşam tarzının, cilt üzerinde cilt kanserleri, kuruma ve kornifikasyon gibi etkilere yol açtığı bilinen güneş ışınları, soğuk, sıcak gibi dış etkilere karşı vücut üzerinde koruyucu etkiye sahip olduğu düşünülebilir. Bunun yanında bazı kadınlar kendilerini bu giyim tarzı ile daha rahat hissedebilirler. Bunun yanında güneş ışınlarından mahrum kalan bir vücudun özellikle enlem ve iklim açısından Güneşin bazı coğrafi bölgelerde D vitamini aktivasyonu açısından yetersiz kalmasıyla kemiklerde erime, depresyon ve şizofreniye yatkınlığının artması mümkündür.