Türk Mitolojisindeki Efsanevi Yaratıklar

Türk folklorundaki efsanevi yaratıkları inanışları sizler için özetlemek isteriz.

Al Bastı ve Al Karısı: Lohusa hanımlara musallat olduğuna inanılan kadınların korkulu rüyası alkarısı sadece lohusalarda değil, erkeklerde, genç kızlarda ve atlarda da görülür. Çukurova inanışına göre, kim şalvarını veya siyah renkteki bir kıyafetini, yastığının altına koyup yatarsa onu al basar. Şamaizme uzanan inanışa göre lohusaların ve yeni doğmuş çocukların ciğerleriyle beslenir. Kara Albastı ise ciddi ve ağırbaşlı bir ruhtur. Doğum yapmış kadınları yalnız bırakmamak, ışıkları sürekli yakmak, başucuna Kuranı Kerim koymak, yüzünü kırmızı örtüyle örtmek gibi çarelere başvurulur. Beyaz yaşmak ve kırmızı tül, kırmızı altın veya kırmızı şeker takmak, kapının ağzına kazma kürek koymak; lohusanın yastığının altına soğan, ayna, tarak,ekmek, bıçak bırakmak – kırmızı – sevmeyen al karısına karşı alınabilecek önlemlerdendir.

Çarşamba Karısı: Zaman zaman Alkarısı ile karıştırılan Çarşamba Karısı, “saç-baş karışık, darmadağın pis kadınlar” için kullanılır. Çarşamba Karısının genelde evin çocuğunu herkesin gözü önünde kaçırdığına inanılır. Yine Anadolu inanışında; haftanın belirli bir günü, yarım kalan işlerin olduğu evlere gelerek işleri daha da karıştıran, kötülük yapan dişi varlık olarak tanımlanır. Çarşamba karısından korunmak için salı gününden çarşamba gününe yarım kalmış bir iş bırakılmaz. Kimi yörelerde çarşamba günü ev hanımlarının tatil günü gibidir; çamaşır yıkanmaz ve ev temizlenmez.

Gulyabani: Gezginlere ve yolculara uğrayıp onlara zarar verdiğine inanılan Gulyabani; insan yediği düşünülen, sarı-kırmızı tüylerle kaplı, iri ve uzun sakallı, pis kokulu-asalı bir dev olarak tasvir edilir. “Aleybanı” da denir. Bu acayip varlığın ayakları terstir. Gündüzleri mezara girer, geceleri ise hortlayarak çıkar. At binmeyi ve at kuyruğu örmeyi ve çocukları çok sever. Dağ yamaçlarında, harabelerde, ıssız çöllerde ve mezarlıklarda dolaşır. Avcılara yaklaşarak insan gibi onlarla konuşur. Önce bir şeyler ister sonrasında güreş yapmayı önerir. Avcı kazanırsa “Gulyabani” sessizce çekip gider. Ama eğer Gulyabani kazanırsa avcı, uzun süreler hasta yatacak hatta ölecek demektir.

Karakoncolos: Kış cini olarak bilinen, denizden geldiğine inanılan Karakoncolos; Karadeniz, Bulgar, Türk, Yunan ve Laz kültürlerinde “Kürklü, kara ve çirkin renkli” olarak tasvir edilir. Kışın en soğuk zamanı (zemheride) sokaklarda dolaşarak, karşısına çıkanlara “Nereden geliyorsun, Nereye gidiyorsun? gibi sorular sorar. Alacağı yanıtların içinde mutlaka “kara” kelimesi geçmelidir (Karayakadan geliyorum, Kara-düzlüğe gidiyorum gibi). Böyle yapılmadığı takdirde Karakoncolos elindeki koca bir tarakla vurarak karşısındakini yaralar. Korunmak için kış günleri evlerdeki taraklar ortada bırakılmaz ve saklanır. Karadeniz’in bazı köylerinde; koncoloz, koncala, kancala, karakancala; Yozgat taraflarında; congalaz ve Gaziantep yöresinde garagancoloz, gancoloz biçimlerinde söylenir.

Dunganga: Ağlayan, yaramazlık yapan ve uyumayan çoluk çocuğu korkutmak için halk arasında kullanılan hayali varlık, tavan arasında yaşayarak uyumayan çocukları almaya gelirmiş. Her çocuğun hayalinde korkunç bir şekilde canlandırdığı karakter; özellikle 80’li yıllarda öne çıkan bir figürdür.