Pilavcı CIA tarikatı ve ayakkabı kutucular şimdilerde kapışsa da ezelden ittifak ettiği tek konu Atatürk düşmanlığıydı hatırlayın. Bu ülkeyi Amerikan üsleri ve dış yardımlarla tanıştıran, Menderes’i çok sever bu ağlak bölücü takımı ki Menderes; ‘halka mal olmayan inkılaplar’ı kaldıracakları sözünü vererek mezhebini de belli ediyordu seçilmeden önce. Adnan Menderes hükümeti, 16 Haziran 1950’de iktidarı almalarından bir hafta sonra Arapça ezan yasağını kaldıracaktır. Bu yazıda tarafsız olarak işi iki yönlü ele alacağım ve yorumu size bırakacağım.
Kuranı herkesin okuyamamasından istifade edenlerin yanlış yorum ve yönlendirmelerini engellemek için Atatürk’ün de ricasıyla – günümüzde dahi en iyi tercüme olarak kabul edilen Hafız Elmalılı Hamdi Yazır’ın tercümesi kaleme alınır. Bu meal hala en iyi tercüme olarak kabul edilmekte ve günümüzde dahi geçerliliğini korumaktadır. Bununla birlikte; Arapça okunan Cuma Namazı hutbelerini kimse anlamazdı ve eskiden bu şekilde okunurdu.
İmamın öğütleri şimdilerde Türkçe olarak anlaşılabiliyorsa bunun temeli cumhuriyetin ilk yıllarında atılmıştır. Mevlit ve kandillerde Türkçe okunan dualar da yine bu dönemin getirilerinden. Şunu da atlamadan ifade edelim; Dünya’da Tanrı sözcüğünü kullanan tek millet Türklerdir ve Orhun Yazıtlarında “Tengri – Tapınılan İlah” olarak geçmektedir. Hristiyanlıktaki GOD sözcüğünü ve “Baba – Oğul – Kutsal Ruh” üçlemesini bile bile “Allah” olarak tercüme yapmak imkansızdı dolayısıyla öztürkçe tapınılan ilah demek olan Tanrı sözcüğü kullanıldı. Tv başında oturup “Biz Allah deriz Hristiyanlar Tanrı der..” düşüncesinin saçma temeli de işte budur. Allah vardır ve onun hiç bir ortağı söz konusu bile değildir. GOD sözcüğü bu sebeple Allah yerine Tanrı olarak olması gerektiği gibi kalmış ve bu yanlış anlama basın ile hızla yayılmış.
Türk ve İslâm dünyasının büyük bir bölümü, İmâm-ı A’zam Ebû Hanife’ye bağlıdır. O’nun fetvaları Hanefî Mezhebi’ne bağlanan Müslümanlar için bir buyruktur. Bu nedenle İmam Âzam’a göre Arapçadan başka herhangi bir dil ile namazın başlangıcında Tanrı’yı anmak, namazın içinde Kur’ân’ı kadelerde teşehhütleri okumak ve Cuma günleri hutbe irat (okuma) etmek uygun (caiz) olur. Ebu Hanife’nin yalnızca şu hususta fetva verdiği ifade edilir: “Bir kimse tüm gücünü ve çabasını sarf etmesine rağmen Kuranı öğrenmeye güç yetiremiyor ise o taktirde kendi lisanındaki meal ile kılması caizdir.” Bu bilgileri verip tekrar konumuza devam edelim.
1932 yılını “dinde reform” yılı olarak seçen Atatürk’ün partisi CHP; ne gariptir ki, 1950’de Demokrat Parti ile birlikte bu yasağın kaldırılması lehinde oy kullanır. Zamanında tek kelime Türkçe bilinmeyen Kürt ve Arap köylerinde “Türkçe ezan” uygulamasının kısa vadede bir geri dönüşü olmayacaktır elbet. Türkçe ezan duymamak ve okumamak için Güneydoğu’dan Irak ve Suriye’ye göç edenler olduğu, kimilerinin dayanamayıp intihar ettiği, Menderes’in “Ezan Şehidi” diye anıldığı yönünde şehir hikayeleri mevcuttur. Kıbrıs’ta ise Türkçe Ezan 1969’a kadar devam eder.
İlk Türkçe Ezan denemelerini 1867’de Galatasaray Mektebi Sultanisi müdürü olan Ali Suavi yapar. Gayri resmi şekilde ilk olarak nisan 1926’da Erenköy camisinde bir müezzin okumuş ve Diyanete şikayet edilince geçici olarak görevinden alınmış. Resmi olarak okunmaya ise 1932’de Fatih Cami’nde başlamış. 15 haziran 1950 tarihli “Yaprak” dergisinde Orhan Veli DP sonrası durumu şöyle özetler: “Ne hayat pahalılığının önemi vardı, ne de elimizi kolumuzu bağlayan kanunların. ne köylünün kalkındırılmasını düşünmek gerekiyordu, ne okulları arttırmak, ne yurdu onarmak. ilk üstünde durulacak iş şu, memleketi felakete götürmek üzere olan ezan işiydi. Demokrat Partiyi de hemen bu işi halletmesi için iktidara getirmiştik zaten…”