Vatikan, Kıyamet ve Fatima’nın Üçüncü Sırrı

Portekiz’de, Lizbon’un 150 kilometre kuzeyindeki Fatima kenti yakınlarında, 13 Mayıs 1917 günü olağanüstü bir olay meydana gelir. 10 yaşındaki Lucia, 9 yaşındaki Francisco ve kız kardeşi 7 yaşındaki Jacinta, Fatima’ya çok da uzak olmayan Aljustrel köyünün yakınlarındaki Azize İren mağarasının önünde hayvanları için küçük bir ağıl oluşturmaya çalışıyorlardı.

Açık ve rüzgarsız sıradan günde gök gürültüsüne benzer bir ses duyulur ve sonrasında şimşeğe benzer parlama görülür. Işığın içinden, baştan aşağı parlak beyaz giysiler içinde ve çok güzel bir genç kadın ortaya çıkar. Beyazlı kadın, çobanlık yapan çocuklara, kendisinden hiç korkmamalarını öğütledi ve her ayin 13’ünde bu mağaranın önüne gelmelerini istedi.

Çocuklar, korksalar da olayı gizlemeye karar verirler. Ancak en küçükleri 7 yaşındaki Jacinta’nın, olaydan söz etmesi üzerine haber hemen duyulur. Herkes, üç küçük çobanın Azize İren’in Mağarasında Meryem Anayla konuştuğuna inanmaktadır. Nitekim çocuklar, 13 Hazirandaki buluşmaya giderken arkalarından da bin kişilik bir grup gelmektedir. Sonraki aylarda, olayı neredeyse duymayan kalmaz. Öyle ki Temmuz, Ağustos ve Eylül buluşmalarında, gelenlerin sayısı 50.000 kişiye ulaşacaktır. Buluşmaların ilginç bir yanı da çocuklardan başka hiç kimsenin varlığı görememesi ve konuşulanları duyamamasıdır. Bununla beraber binlerce kişi, ansızın yarı trans durumunda kendilerinden geçiyorlardı.

Joseph Poletia; “Güneş, Fatima’da Dans Etti” kitabında olayları söyle özetler: “Güneş’in ışığında bir azalmayla birlikte giderek şiddetlenen bir vınlama duyuluyor ve esrarengiz bir bulut ortaya çıkıyordu. Çocuklar dizlerinin üzerine çökerek kendilerinden geçiyorlardı. Bu arada oradaki herkes, tarifsiz duygularla doluyordu.” Kimi ziyaretçilerse, zaman zaman alçalan bulutun çocukları kuşattığını öne sürüyordu.

13 Ekim 1917’de, mağaranın önünde yine onbinler toplanmıştır. Herkes, Meryem Ana’nın ışığın içinden çıkmasını beklemektedir. Öğleye doğru göğü gri bulutlar kaplasa, şiddetli yağmur başlasa da kimse yerinden kımıldamaz. Tam 12’de bulutlar dağılmaya başlar. Bulutların ardından da Güneş belirir. Ancak bunu, renkli ve güçlü ışıklar saçan, diske benzer bir nesneye benzetenler de olacaktır. Bu nesne ya da adı her neyse, renkli ışıklarla dönmektedir. (Bu dönmeden ötürü bazı yazarlar, “dönen-dans eden Güneş” tanımlamaları yapacaktır.) Olayı izleyenlere göre yayılan ışıklar o denli güçlüdür ki, oradakilerin yüzleri de, nesnenin dönüşüne bağlı olarak, yayılan ışıklardan ötürü renkten renge girmektedir. Çocuklarsa bir zeytin ağacının dibinde diz çökmüş, göğe bakmaktadır. O gün onbinlerce kişi, yaşananlara tanıktır ve bu son buluşmadır.

Sadece çocukların görebildiği beyaz giysili güzel kadının, “İkinizi az sonra yanıma alacağım.” sözüne uygun biçimde, Francisco, 1919’da; Jacinta da 1920’de ölürler. En küçükleri Lucia ise sessizliğini sürdürdü ve birkaç yıl sonra da Rahibe Maria das Dores adıyla Coimbra Manastırı’na girdi.

Lucia Sırlarını Açıklıyor!

Rahibe Lucia, 1917’de Meryem Ana tarafından verildiğini öne sürdüğü mesajın ilk iki bölümünü 1941’de kaleme alarak hiyerarşi içinde Vatikan’a, Papa 12. Pius’a ulaştırdı. 1943’te de mesajın üçüncü bölümünü yazdı. Ancak bu bölümle ilgili olarak, “Daha iyi anlaşılabileceği 1960 yılında açıklanması doğru olur…” diye bir koşulunu da ekledi.

1959’a gelindiğinde, yani “sır”rın açıklanmasına bir yıl kala, Papa 23. Jean, Portekizce mesajı okur. Sonra da derin düşüncelere dalarak zarfa koyup tekrar mühürler. İddialara göre, üçüncü bölümle ilgili olarak, yakınındakilere şöyle diyecektir: “Bunu gizli tutmak zorundayız. Çünkü işareti, tüm dünyada panik yaratabilir.”

Ve böylece, 23. Jean’ın, konuşulmasını bile yasakladığı “sır”, 1960’da da açıklanmaz.

Yıl 1967’dir. Sonraki Papa 6. Paul, olayın 50. yılı törenlerine katılmak üzere bölgeye hareket etmeden önce zarfı açarak sırrı okur. Yakınlarına göre 6. Paul, bunalıma girerek günlerce kendisine gelemez. Bir söylentiye göre 6. Paul, Fatima mesajının bir bölümünü, nükleer bombaların dünyayı nasıl uçurumun kıyısına getirdiği anlaşılabilsin diye, Washington’a, Moskova’ya ve Londra’ya göndermişti. (Mesajın az çok bilinen bölümünün, böylece kamuoyuna sızdığı öne sürülür.)

Sırrı Bilen Papa Öldürüldü mü?

Daha sonraki Papa, 1. Jean Paul 1978’de göreve geldikten 33 gün sonra aniden ölür. Fatima’nın üçüncü sırrını okuyan Papa’nın kalbi dayanamadı denmektedir! 1. Jean Paul, ilk günlerden beri reformcu tavırlarıyla dikkat çeker ve üstelik kalbi de sağlamdır! Kendisi belki de sırrı tüm dünyaya ifşa edebileceği kanaatini uyandırmış ve bu yüzden de tehlikeli sayılmaya başlamıştı ve kuşkusuz Fátima’nın üçüncü sırrını bilmektedir.

Fatima olayının 83. yıl dönümünde, 2000’in Mayıs ayında, şimdiki Papa, 2. Jean Paul’un sırrı açıklayacağı söylentileri yayıldı. Beyaz giysili din adamının, yani Papa’nın, Ağca tarafından vurulması, üçüncü sır denildiyse de, bunun son derece mantıksız olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca mesajın açıklanan bölümünün Ekim Devrim’ini, İkinci Dünya Savaş’ını ya da Sovyetlerin dağılmasını bildirdiğine ilişkin yorumlar da doğru olmasa gerek. Mesaj, daha çok ülke liderlerine bir uyarı niteliğinde. Ya hiçbir Papa’nın açıklamaya yanaşmadığı üçüncü sır? O, henüz açıklanmadı ve hala Vatikan’da, Papa’nın elindeki bir kutuda kapalı bir zarfta bulunuyor.