Yadigar Ejder, Hayatı ve Ölümüne Dair Kapsamlı Dosya

Gerçek adı Adnan Ayberk olan Yadigar Ejder, 5 Ekim 1947’de 4 çocuklu bir ailenin en büyüğü olarak Sivas’ta dünyaya geldi. Sinemamızda Yadigâr veya Yadigâr Dağdeviren künyesini kullandı. 200’ün üzerinde filmde oynadı. Tahsili ilkokul üçüncü sınıftan terktir. Yılmaz Güney’in oynadığı, Erdoğan Tokatlı’nın yönettiği 1966’da çekilen “Eşrefpaşalı” ilk filmidir. Yadigar ejder filmleri ile iyi kötü para kazanabilmesine rağmen ucuz Beyoğlu otellerinde, film şirketlerinin depolarında kalır, parasız kaldığında ise sağda solda vakit geçirirdi. Adnan Köylüoğlu, Yadigâr Kuzu, Adnan Koyuncu, Adnan Embiya Aybarlı ve Yadigâr Koyun. Hepsi filmlerinde kullandığı adlarıdır. Osman Seden’in 1972’de çektiği Aslanların Ölümü’ndeki fedai rolüyle şansı açılır.

Hakkında o kadar farklı bilgi buluyoruz ki. Çoğu sinema emekçilerinin paylaşımlarından ve anılarından bulabildiklerimiz. Bazı kaynaklarda doğum tarihi olarak 05 Ekim 1947 veriliyor. Kendisi gibi bitirim ve fedai olan babası Mahmut Köylüoğlu’nun o yıllardaki lakabı ‘Kürt Mahmut’tur. Babası Almancı olduğundan dolayı gençliğinde Almanya’ya götürülmüş ve tersanede işçilik yapmış. Bir sene çalıştıktan sonra sinema sevdası uğruna 1967’de İstanbul’a gelecektir. “Koyun” olan gerçek soyadını “Köylü” olarak değiştirmiş ailesi. Bazı filmlerinde “Koyun” soyadına atfen afişlere “Yadigar Kuzu” olarak yansımıştır kim bilir.

Erotik film oyuncusu olarak bilinen Alev Altın’a aşıktır.

Kimilerine göre Çukurlu Çeşme Sokaktaki bir kebapçı, kimilerine göre ise G. Saray’daki ufacık bir otelin – hanın tuvaleti veya Beyoğlu’ndaki meşhur Lades Lokantasının önüdür. Nerede hayatını kaybettiği meçhuldür özetle. Yadigar Ejder sanılanın aksine Taksim Gezi Parkındaki bir bankta donarak ölmez. Yüksek tansiyon ve şekere bağlı beyin kanaması sonucu baygınlık geçirir, başını vurur ve hayatını kaybeder. Taksim Hastanesi’ne kaldırıldığında henüz 40’lı yaşlarındadır ve çoktan ölmüştür, üzerinde meşhur kırmızı kazağı vardır. Kabri ise Beyoğlu – Kulaksız mezarlığındadır. Soğuk bir mart günü 4 Mart 1991’de aramızdan ayrılır. SO-DER’in (Sinema Oyuncuları Derneği) yaptırdığı mezar taşında Adnan Ayberk yazmaktadır. O kadar iridir ki beden tabuta sığmaz. Cenazesini 10 kişinin zar zor taşıdığı anlatılır. Daha önce de beyin kanaması geçirip kurtulduğu için bu tez üzerinde ilerlenir. Zaten şekerden dolayı ayakları da hastadır.

Memduh Ün oyuncunun İstanbul’daki ve sinemadaki ilk günlerinin tanıklarındandır: “İlk kez Levent’teki evimizde hatırlıyorum Yadigar’ı; odun kırmaya gelmişti. Mont vermiştim, üzerinde bir şey yoktu. Kan davasından yattığını, cezaevinden yeni çıktığını söylemişti.

Kan davası yüzünden hapis yattığı da ileri sürülür. Çıktıktan sonra Sivaslı kabadayıların, pavyoncu ve kumarhane sahiplerinin yanlarında takılmış. Bir dönem pavyonlarda kabadayılık da yapar. Sinemayla tanışması ise hapisten çıkışından sonrasına rastlar. Oyuncu ve yapımcı Ekrem Gökkaya’nın ifadesine göre askerde komutanını da vurmuştur. İri cüssesine rağmen saf bir çocuk gibi davranırdı. Aslında varlıklı bir ailenin çocuğu olmasına rağmen parayı pulu ailesine bırakır ve İstanbul’a gelir. Son günlerinde çay içecek parası dahi yoktur. Vefatından sonra Yadigâr Ejder için bir anma gecesi yapılacak ancak Cüneyt Arkın katılmayacaktır. Yadigar Ejder, ayaklarının şişip ağrımasını Cüneyt Arkın’la İzmir’de çektiği hareketli bir film esnasında dizine gelen tekmeye yorar, yine de usta oyuncuya ve sinemaya toz kondurmazdı. Sinema uğruna Kemal Sunal’dan bile dayak yerdi. “En çok Cüneyt Arkın’dan dayak yedim. Kendisi çoğu zaman gerçekten vururdu” diyecektir.

Haksızlığa gelemez ve böyle olduğunu düşündüğü zamanlarda, “Cezaevinde yattım katilim ben, parçalarım yerim sizi” diye bağırdığı rivayet edilir. Sivas’taki yakınları ise cezaevinde yatmadığında ısrarcıdır.

Jönlerden dayak yiyerek sinemaya adım atan figüran sinema emekçisi Yadigar Ejder; durduk yere ağlayabilen, karanlıktan korkan, ailesinden dolayı sürekli bir tedirginlik haliyle yaşayan biridir. Sinemaya sevdalıdır. El bileklerinin normal bir insanın ayak bilekleri kadar olduğu, kendisine elbise bulmanın bile zor olduğu söylenir. Yadigar ejder boy kilo olarak da dikkat çekicidir. Yün çorap üstüne elli iki numara ayakkabı giyermiş. Filmlerinde sürekli dayak yese de normal hayatta karşısına dikilebilmek zordur. Az konuşan yapısı vardır. Efendi, utangaç ve altın kalpliydi diyen o kadar çok arkadaşı vardır ki.

Işık malzeme taşır, oyunculara yemek çay-kahve servisi yapar, postaneye gider, araç bozulursa diğer figüranlarla birlikte iter kendisinden ne istenirse yapardı. Yaşamı boyunca evi olmaz. Ucuz otellerde kalır, ucuz lokantalarda karnını doyurur. Çekim harici zamanlarının neredeyse tamamını Reşit’in kahvesinin en dip masasında tek başına oturarak geçirirdi. Gün gelir zorlu çalışma koşullarına ve sömürülmesine isyan isyan eder. “Yapımcılar benim gibi figüranları sömürüyor” diye demeçler verir. Sanılan aksine Kemal Sunal’la yaşadığı bir tartışma yüzünden değil böylesine basit bir sebepten dolayı bir çok yönetmenin ambargosuna uğrar. İşsiz kaldığı günler olur.

Başrol (!) şansı bulabildiği ender yapımlardan ilki 80’lerin ortasında çekilen ve bir sapığı oynadığı ‘Sen Benimsin’ adlı seks filmiydi. Jeneriğinde “Ve Sapık Rolünde Yadigar Ejder” yazmaktadır. Diğer başrol ise Oktay Arayıcı’nın senaryolaştırdığı TRT için çekilen Çingene Ali adlı filmdir. Sansür Heyeti filmi kırpa kırpa 21 dakikaya indirir üstelik 45 dakika olarak filmin yeniden çekilmesi istenecektir. Bir süre sonra da 12 Eylül darbesi olacak Yusuf Kurçenli’nin kalan 21 dakikalık çekimleri ortadan kaybolacaktır.

1982 yapımı “YOR – The Hunter from the Future” ve 1985 yapımı “Hodja fra Pjort” adlı yabancı filmlerde de oynar. Doktor Civanım filmindeki performası ve Mazlum rolü ile hatırlayacağımız sinema emekçisi Yadigar Ejder’e Allah’tan rahmet dileriz. Yadigar ejder mezarı nerede olursa olsun kalbimizde yaşıyor.